24 Nisan 2009 Cuma

Bölüm 9

Önde üç asker diz çökmüş ve nişan almıştı.. Arkalarında ayakta nişan alan üç asker bir tane de silahsız asker vardı.. Diğerlerinden kıdemli duruyordu.. Uyarıyı yapan da oydu...
"DİZLERİNİZİN ÜZERİNE ÇÖKÜN YOKSA ATEŞ AÇARIZ" diye uyardı tekrar..

"Bakın beyler, amacımız kötü birşey yapmak değil.. Sadece arkadaşımızı alıp gideceğiz.. O yüzden bırakın gidelim.. Ne sizin canınız yansın, ne de bizim canımız sıkılsın.." diye seslendi savaş alanının öte tarafına Cem..

"Demek direniyorsunuz.." diye kendi kendine söylendi başçavuş.. "ATEŞ!" diye emir verdi askerlerine.. Altı asker önlerinde duran dört adama ateş etmeye başladı.. Hiçbirisi tereddüt etmiyordu.. Düşünmüyordu.. Sadece bulundukları yeri koruyorlar ve tetiğe basıyorlardı.. Hepsi emirlere uymakta çok başarılıydı..

Fakat ateş etmeye başladıktan sonra hayatlarında bir daha göremeyecekleri ve daha önce görmedikleri birşeyle karşılaştılar.. Kurşunların o dört adamı çoktan yere yıkması gerektiği zamanda hepsi hala ayaktaydı ve sakince askerlere bakıyorlardı.. En azından üçü bakıyordu.. Ve bu adamların çevresinde mavi bir yarım küre vardı... Yarı saydam, belirip yok olan, mavi bir yarım küre.. Ve bütün kurşunlar bu yarım kürenin çeperine çarptığı zaman ya yere düşüyordu, ya sekip duvarlara saplanıyordu.. Ama bu kalkanın içindeki tek bir adam bile zarar görmüyordu...

Bunu farkeden başçavuş "ATEŞİ KES!" diye emir verdi ve bütün silahlar sustu.. Parçalanan mermerlerden çıkan tozlar havayı kaplamıştı.. Havaya garip rahatsız edici bir koku yayılmıştı; ter, barut, mermer tozu, belki biraz da öfke ve başarısızlık vardı bu kokunun içinde..

Fuat arkadaşlarına döndü.. Haldun ve Cem, Levi'nin kollarından tutuyorlardı hala.. Haldun'un yüzünde yıllardır beklenen tebessüm vardı.. Tekrar kendisini işe yarar hissediyordu.. Fuat askerlere geri döndü tekrar..
"Beyler.. Arkadaşım sizi uyardı.. Bizim gitmemize izin vermeliydiniz.. Bize zarar veremediğiniz ve veremeyeceğiniz gibi bizim size zarar vermemiz için bize sebep sunuyorsunuz.. Şimdi! Lütfen yolumuzdan çekilin de gidelim.."

"Gerçekten böyle birşey yapacağımızı düşünüyor musunuz? Merak ediyorum.." diye cevap verdi başçavuş.. Savaş alanının iki ucunda, iki birlik.. Başçavuş karşı birliğin zayıflıklarını merak ediyordu.. Onları yenebileceği bir açıkları olmalıydı.. Onların öylece gitmesine izin veremezdi.. Kesin emir almıştı... Almamış mıydı yoksa?.. Bir anda neden orada olduğunu düşünmeye başladı.. Birilerine ateş edilmişti.. Karşısında birileri vardı sanki.. Ama kimdi onlar.? Neden burada duruyorlardı.. Diğer askerler neden boşluğa nişan alıyordu.. Birşeyler olmuştu ama olanlar neydi? Ya da hiçbir şey olmamış mıydı?
"Toparlanın dönüyoruz!" dedi başçavuş.. Bütün askerler uykudan yeni uyanmış gibi, çevrelerini inceleyerek ve anlamsız gözlerle çevrelerine bakarak toparlandılar ve iki kat yukarıdaki odalarına döndüler..

Arabanın içinde artık dört kişiydiler.. Cem sürücü koltuğunda, yanında Fuat arkada Haldun ve Levi..
"Çok başarılıydınız çocuklar.. Cem özellikle son numaran muhteşemdi.." dedi Fuat..
"Özlemişim.." dedi Cem çok kısık bir sesle.. Duygulanmıştı.. Sanki bir çatışmadan çok yıllardır görmediği bir akrabasından bahseder bir hali vardı..
"Levi kendini nasıl hissediyorsun.. İyi misin?" dedi Fuat arkaya dönüp..
"Muhteşem hissediyorum dostum.. Beni almaya geldiğiniz için teşekkür ederim çocuklar.. Kendinizi büyük bir tehlikeye attınız.. Askeri hastaneden adam kaçırmak?! Gerçekten deli olmanız gerekiyor.. "

"Peki ya Sarp? Onu bıraktık içeride..." dedi Haldun..
"Herşey sırayla.. Herşey sırayla kardeşim.." dedi Fuat..
Motor çalışmaya başlamıştı son cümlelerde.. Cem yolu kontrol ettikten sonra eve dönmek için yola çıktı...

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

Başçavuş ve ekibi Fuat'ın ekibinin yolunu tıkıyordu. Başka bir çıkış daha olmalıydı. Kör dalış yaptıkları için bir B planları yoktu.. Hatta hastanenin planları bile yoktu ellerinde.. Haldun bir yandan Levi'yi tutarken bir yandan da takımı çıkartmak için bir yol arıyordu.. Bu sırada Fuat karşı tarafı oyalıyordu.. Başçavuş ise; onun durumu biraz kritikti.. Elinde hiçbir şey yoktu Fuat'ın ekibine karşı.. Soğuk terler döküyordu.. Ama bir yandan da çok sakin durmaya çalışıyordu sanki kontrol ondaymış gibi davranmaya çalışıp kendi ekibini de sakin tutmaya çalışıyordu..

"Başarısız kumarbaz" diye düşündü Fuat.. Bu turu Papaz'ın eli kazanacaktı..



"Fuat!" dedi ve arkalarındaki merdiveni gösterdi Haldun.. Arkalarında yukarı çıkan başka bir merdiven daha vardı.. Bu demek oluyor ki buradan çıkışlarını o merdivenler sağlayacaktı..
"Cem, sıra sende.. Göster marifetini.." dedi Fuat.. Cem bir saniye gözlerini kapattı..
"Hadi gidelim" dedi.. Yavaşça arkalarını döndüler ve sakince merdivenlere doğru ilerlediler.. Askerler arkalarında kalmıştı dört adamın.. Şaşkın şaşkın çevrelerine bakıyordu hepsi.. Hafızasıyla oynanan birçok insan hemen kendine gelemezdi.. Ama çok vakitleri yoktu.. Yürüyüşlerindeki yavaşlık merdivenlere geldiğinde artık kalmamıştı.. Hızlıca çıkıp bir yol bulmayıldılar kendilerine.. Bir kat yukarı çıktılar.. Danışma masası karşılarındaydı çıktıkları yerde.. Danışmadaki kadın onları gördü.. Kim olduklarını merak etti bir an.. Sonra Levi'yi farketti..
"Askerler!" diye bağırdı kadın.. Yakında onu duyacak kimse yoktu.. Alt kattaki askerler ya sesi duymamıştı ya da akılları hala karışıktı.. Cem bir kez daha hünerini gösterdi.. Kadın sersemlemişti.. Onun da yanından geçip kapıdan çıktılar.. Ve arabaya yürüdüler.. Herşey çok temiz olmuştu.. Kimse birşey hatırlamıyordu ve kimse ölmemişti.. İçeri girdikleri andan itibaren bütünses kayıt cihazları ve kameralar da bozulduğu için, Cem sağolsun, korkacak birşey yoktu. Kısa bir sürede izlerini kaybettirirlerdi..
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

Kadıköy'e gelmişlerdi.. Eve döndüler.. Her geçen gün eve yeni birisi ekleniyordu.. Haldunla Cem Levi'yi salona taşıyıp sedire yatırdılar.. Fuat kendi odasına gidip Levi için bir iki parça kıyafet aldı.. Sonsuza kadar hastane kıyafetiyle gezemezdi.. Elinde kıyafetlerle salona geldi.. Levi bir iki dakika yatmıştı ama sonra sıkılıp oturmuştu.. Fuat salona geldiği zaman gözlerindeki bandajla oynuyordu..
"Hayırdır bandajı mı çıkartacaksın?" diye seslendi Fuat kapıdan içeri girerken..
"Canımı sıkmaya başladı bir anda.. Sanki artık ihtiyacım yok gibi bu bandajlara.. İlaç sayesinde olabilir.."
"Sahi, ne oldu sana Levi? Başına ne geldi? Ya da neler geldi?" diye sordu Haldun..
"Hepsini anlatacağım.. Ama önce... Fuat bana giyecek birşeyler verir misin?"
"Getirdim bile.. Haydi seni odaya götüreyim de üstünü değiştirelim.."
Fuat'ın kolun girdi Levi ve Fuat'ın odasına gittiler..



Birkaç dakika sonra Fuat ve Levi salona döndüler.. Levi'nin üzerinde beyaz bir gömlek altında kot pantolon vardı.. Kefiyesini de boynuna almıştı, daha doğrusu Fuat boynuna asmıştı..



"Bandajları çıkartıyorum ben.." dedi Levi salona geldiği gibi sıkılgan bir çocuk edasıyla..



"Daha erken değil mi? Biraz daha kalsın istersen.. Ne bileyim mikrop falan kapmasın.." dedi Cem..



"Kapmaz kapmaz.. İyileştiğni hissedebiliyorum.. Biraz yardım alabilir miyim Fuat? Makas var mı hiç?"



"Tamam bekle biraz kardeşim.."



Biraz aradıktan sonra Fuat elinde makasla geldi.. Levi'nin bandajlarını kesmeye başladı.. İki yerinden bağlantısını kestikten sonra bandajı rulo yaparak topladı gözlerinden.. Bütün sargıları çıkarttığı zaman salon buz kesmişti.. Hiçbirisi gördüklerine inanamamıştı..







xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx







Evi aydınlatan tek şey şömineydi.. Sıcak bir kırmızılık yayılmaktaydı bütün odaya.. Karşısındaki koltukta oturuyordu Levi... Ateş içine çekiyordu Levi'yi.. Büyülenmişti.. Sakince izliyordu alevlerin hareketini.. Ve yanan odunların çıtırtısını dinliyordu ölüm sessizliği olan odada.. Ailesinin katledildiği günün yıldönümüydü bugün.. Ailesinin miras bıraktığı evde, ailesinden miras aldığı hüzünle oturuyordu o koltukta ve alevleri izliyordu..



Teşkilat lav edildikten sonra herkes bir yana dağılmıştı.. Teşkilat daha lav edilmeden herkese kendi işlerinin kurulması için fırsat verilmişti.. Kimse o zamanlarda başlarına gelecekleri bilmiyordu.. Kimse lav edileceğini tahmin etmemişti.. Kimse yılkıya bırakılacağını tahmin etmemişti.. İlaçsız, desteksiz.. Ama olan olmuştu.. Şimdi herkes tek başına kalmıştı.. Levi de tek başınaydı.. Bugün de yalnızdı.. Ve bu günü yalnız yaşacaktı hayatının sonuna kadar..





Bütün sessizlik ve hüzün telefonun çalmasıyla beraber yok olmuştu evde.. Levi yavaşça doğruldu koltuğunda.. Arayanın çok istekli olmayacağını, aramaktan vazgeçeceğini düşünüyordu.. Bunu düşünmekten çok istiyordu.. Kimseyle konuşacak hali yoktu.. Telefon susmuştu.. Ama bu sessizlik çok uzun sürmedi.. Tekrar çalmaya başladı.. İsteksizce koltuğundan kalktı.. Ayaklarını sürüyerek telefonun yanına geldi.. Bir süre daha bekledi belki susar diye.. Susmadı.. Ahizeyi kaldırdı..


"Efendim?"


"Levi.. Levi Kurt..?" telefondaki bir erkek sesiydi..


"Yanlış numara!" dedi sıkılgan bir şekilde.. Ahizeyi kapatmaya yeltendiği sırada telefonun diğer ucundan gelen cümle kanını dondurmuştu..


"Mossad peşinde.. Seni almaya geliyorlar.."


"Sen kimsin?!" dedi Levi.. Tedirgin olmuştu.. Bunca yıldan sonra tekrar Mossad'a dönemezdi.. Onlarla çalışmak istemiyordu.. MİT'e geçmek onun için büyük bir fırsattı.. Burada yaşadıkları da.. İzini kaybettirdiğini düşünüyordu ayrıca.. Nasıl bulmuşlardı onu..?


"Kim olduğum çok önemli mi sence? Sana verdiğim bilginin kim olduğumdan daha önemli olması gerekmez mi? Neyse.. İsrail'e geri dönmek istemiyorsan, elini çabuk tutsan iyi olur.."


"Kimsin sen? Neden sana güveneyim.. Sözüne neden inanayım?"


"Keyfin bilir.. Birkaç gün içerisinde kapın kırılıp içeri Mossad ajanları girdiğinde ve seni apar topar İsrail'e götürdükleri zaman inanırsın bana.. Tabi hala inanmak istemiyorsan, dediğim gibi, keyfin bilir.."


"Peki bunu neden bana söylüyorsun? Bu bilgiyi nerden aldın?"


"Gelecekte işimize yarayabilirsin dostum.. Biz sana yardım etmezsek önce gelecekte senden nasıl yardım isteyebiliriz?.. Bu bilgiyi nasıl aldığım beni ilgilendirir.. Ama şu kadarı yeter sanırım.. Eğer kimse senin orada olduğunu bilmezse, kulakların keskinse eğer... Herşeyi öğrenebilirsin..."

Telefon suratına kapanmıştı..




Adam afallamıştı.. Kim olduğunu bilmediği birisi arayıp ona böyle bir bilgi vermişti.. İnanmalı mıydı yoksa inanmamalı mıydı? Mossad'dan birisi olabilirdi.. Onun kesin yerini tespit etmek için böyle birşey yapmış olabilirlerdi.. Ama zaten telefon numarasını biliyorlarsa, evi de biliyorlardır.. Bunun için böyle bir numara yapıncaya kadar çoktan yakalayabilirlerdi Levi'yi.. Aklı çok karşımıştı.. Bütün konuşmayı düşünürken evde bilinçsizce yürüyordu.. Düşünme aralarında nerede olduğunu farkedip tekrar düşüncelere dalıyordu.. Ailesinin ölüm yıldönümü olması yetmezmiş gibi şimdi de Mossad peşindeydi.. Hem birşey yapacak güç bulamıyordu kendinde, hem de kaçması gerekiyordu.. İsrail'e geri dönemezdi.. Sabah yola çıkmalıydı.. Düşünürken bir anda dikkati dağıldı.. Kendini banyoda aynanın karşısında bulmuştu.. Kendi yansıması dikkatini dağıtmıştı..


Yansımasına yabancı birisine bakar gibi bakıyordu.. Tanımaya çalışıyordu sanki karşısındakini.. Bütün detaylarını inceliyordu.. Üzerinde siyah bir takım elbise vardı Levi'nin.. Ama aynadaki yansımasının üzerinde siyah takım elbise yoktu.. Yansıması daha gençti.. Mossad'da olduğu zamandaki kadar gençti ve üzerinde o gri kamuflaj vardı.. Ama arkada gördüğü yer aynı yerdi.. Aynı banyoda farklı bir kıyafette ve farklı bir yaşta.. Anlam veremiyordu bu gördüklerine.. Yansımasının gözlerine bakıyordu.. Kendi gözlerine bakıyordu.. Bir iki saniye sonra ne olduğunu anlamıştı ama artık çok geçti.. Kendi anılarına ulaşmaya başlamıştı.. Ama bunu istemli yapmıyordu.. Anılara ulaştıkça yansımada arka alan değişiyordu... Çok kısa sürede binlerce anı geçiyordu gözünün önünden.. Değişen arka alan bulanıktı o yüzden.. Gördüğü birçok şeyi algılayamıyordu.. Arada uzun anılar ya da daha detaylı anılar olduğu zaman daha net görebiliyordu arka alanı, önemsizler olunca daha bulanık geçiyordu... En sonunda bir yerde durdu.. İsrail'de ailesinin evindeydi.. Tamamen oradaydı.. Bir yansıma ya da başka birşey değildi.. Herşey çok gerçek duruyordu.. Üzerinde hala gri kamuflajı vardı.. Salondaydı.. Bütün odaların kapıları buraya bakıyordu.. Ailesinin odasında yürüyen birisini duydu.. Hemen odaya girdi.. Odada yürüyen bir suikastçıydı.. Yatakta uyuyan annesini ve babasını katletmişti.. Boynundaki kefiyeyi ayaklarının ucuna bırakıyordu.. Tam o sırada bir an durakladı suikastçı.. Odada iki adam birbirinin farkındaydı artık.. Suikastçi ani bir şekilde Levi'ye döndü... Suikastçi, babasıydı Levi'nin..



"Baba?!"

"Efendim oğlum?" dedi adam hiçbir şey olmamış gibi..

"Sen ölmüştün.. Öldürülmüştün.. Annem de sen de suikaste kurban gitmiştiniz.. Filistin tarafından bir suikastçi...." cümlesi boğazında düğümlendi..

"Oğlum, gerçek öyle değil.. Evimize birisi geldi evet.. Ama o bir suikastçi değildi.. O senin Türkiye'deki amcandı.. Benim de ortalardan kaybolmam gerekiyordu.. Ve böyle bir yalan yarattım.. Anneni ve amcanı doğradım.. Onların kanlarını acemi bir suikastçi gibi her tarafa akıttım.. sonra ikisini bir yatağa koydum.. Sana duygusal bir mektup(!) ve ortadan kayboldum.. Herkes buna inandı.. Sen dahil.." dedi ve sapık bir gülüş kapladı yüzünü..



Levi beyninden vurulmuştu.. Annesini doğrayan adam babasıydı..



Bir anda babası öksürmeye başladı.. Önce ufak ufak boğazını temizlemeye çalışıyormuş gibiydi, ama şiddeti giderek arttı ökürmelerin.. Öne doğru eğildi öksürürken.. Yüzünü göremiyordu Levi babasının.. Hareket de edemiyordu ama... Öylece donakaldı.. Bir anda babası öne doğru eğilmiş öksürürken, öğürmeye başladı.. Çok geçmeden kusmaya başladı.. Ağzından yılanlar çıkıyordu ama.. Ardı arkası kesilmiyordu üstelik.. Levi kaskatı kesilmişti.. Babasını izliyordu.. Bir saniye sonra babasının ayakkabılarını görüyordu.. Babası Levi'nin az önce olduğu yerde ayakta duruyordu, Levi ise iki büklüm bir şekildeydi ve ağzından yılanlar çıkıyordu.. Kustuğu yılanlar çevresini sarıyordu giderek.. Yavaşça bacaklarında sürünerek bedeninde dolaşıyorlardı.. Islak pullarını, dillerinin hareketini herşeyi hissediyordu Levi.. İğreniyordu.. İğrendikçe daha çok kusuyordu..




Levi bayılacak gibi olmuştu.. Ama o kadar şanslı değildi..



Bir anda altından çekildi.. Boşluktaydı.. Karanlık gökyüzündeydi.. Tek başına havada asılıydı.. Uçma yeteneği olan bir adamdı Levi.. Ama şu anda yüksekten ölesiye korkuyordu.. Sonsuz gökyüzünde bir başınaydı.. Hiçbir yere hareket edemiyordu.. Kımıldayamıyordu... Gözlerini sıkıca yummuştu.. Açmaya korkuyordu..Ama kapalıyken de az önceki yılanları görüyordu.. İki türlü de korkuyordu.. Sakinleşmesi gerektiğini biliyordu.. Bunu kendi kendisine yapıyordu. Sakinleşmeye çalıştı.. Düzenli bir şekilde düşünemiyordu.. Bunu düzeltmeye çalıştı.. Hatırlamaya çalıştı buraya nasıl geldiğini.. Yavaş yavaş bunu başarabildi.. Önce ailesinin evindeki olayı hatırladı.. Sonra banyoya geldiğini hatırladı.. İşte anahtar buradaydı.. Ayna.. Kendi gözleri.. Gökyüzünde uçarken bir anda kendi kendine aynaya bakarken buldu ve bir saniye sonra tekrar gökyüzündeydi.. Hareket etmeye çalıştı.. Delirmek üzereydi.. Korkudan delirmek üzereydi.. İnsanlara yaşattığı şeyi ilk defa yaşıyordu.. Görüntü gidip gelmeye başlamıştı.. Gördüğü yer evin banyosuna dönüştüğü zaman hemen dizlerinin üstüne çöktü.. Aynadan uzaklaşmıştı.. Kendi gözlerini görmüyordu.. Yaşadıkları bitmişti.. Ama emin olamazdı.. Sürünerek banyodan çıktı.. Şöminenin karşısındaki koltuğuna kadar süründü.. Ateş biraz sönükleşmişti.. Maşayı alıp korları sağa sola itti.. Biraz daha canlanmıştı alev.. Bir iki parça odun daha attı içine.. İyice harlanmıştı alev.. Terden sırılsıklam vücudunu, şöminenin karşısındaki koltuğa bıraktı.. Bir iki saniye öyle kaldı.. Olanları düşünüyordu.. Sonra ceketini çıkartıp gömleğinin kollarını dirseklerine kadar kıvırdı. Biraz içkiye ihtiyacı vardı. Yanındaki sehpanın üzerinde duran viski şişesini ve bardağını aldı.. Şişeye baktığı zaman kendi yansımasını gördü.. Yılanları kustuğu anı gördü tekrar.. Çok kısa bir görüntüydü.. Şişeyi elinden düşürdü ve şişe yerde milyonlarca parçaya ayrıldı.. Şömineden gelen aydınlık bütün parçaların üzerindeydi artık.. Yerde binlerce ateş böceği vardı ve ışığın üzerine yansımadığı binlerce ölüm tuzağı.. Hala kendi yansımasını görebilirdi bu cam parçalarında.. Korktuğu başına geliyordu neredeyse.. Bir anlığına kendisini darağacında asılırken ve son nefesini vermeden önce titrerken gördü.. Hemen gözünü ayırdı o parçadan.. Derken başka bir parçaya takıldı, derken bir diğerine.. Tam olarak odaklanamıyordu kendisine bu yüzden içine çekemiyordu hiçbiri.. Kurtarabiliyordu bu sayede kendini.. Ama dayanılmazdı bu onun için.. Kendisine yaşatabileceği en büyük işkence buydu.. Binlerce defa ölmüştü ve binlerce kere akıl almaz işkencelere maruz kalmıştı son yarım saatte.. Hiç korkmadığı şeylerden korkmuştu, zaten korktuğu şeyleri gördüğü zaman ölmeyi dilemişti.. Güçlü Levi'den eser kalmamıştı..

Eline şöminenin maşasını aldı ve alevlerin içine soktu.. Sadece aleve ve maşaya bakıyordu.. Başka hiçbir şeyin dikkatini dağıtmasına izin vermiyordu.. Böyle bir hata yaparsa bu sefer kendi gücünden kurtulamayabilirdi..Levi, Levi'yi öldürmüş olacaktı.. Ölmese de aklını kaçıracaktı..

Maşa artık iyice kızmıştı.. Kıpkırmızıydı, korlarla aynı renkti, korlarla aynı öfkedeydi maşa.. Derin bir soluk aldı Levi.. Maşayı alevlerin arasından çekerken heryere kıvılcımlar saçıldı.. Sağ gözünü kapattı Levi ve o kızgın, öfkeli, kıpkırmızı bir o kadar da acısını dindirecek olan ve hayatta kalmasını sağlayacak olan maşayı gözü kapağına sürdü.. İlk kurşun yarasını alan acemi ve genç bir asker gibi haykırmıştı.. Solukları hızlanmıştı ve kesikti.. Tekrar ateşe soktu maşayı.. Ve aynı kırmızılığa geldiği zaman maşa büyük siyahlığı kucaklayacaktı Levi..



Şöminenin kırmızılığı yok olmuştu.. Sadece yanan odunların çıtırtısı ve alevlerin ısıttığı hava..





xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx



Bütün olanları anlattı Levi..



"Geçmiş olsun kardeşim.." dedi Fuat.. Diyecek ne daha güzel birşey ne daha farklı birşey bulabilmişti.. Elinden gelen tek şey hazır cümlelerdi böyle durumlar için..

"Geçti, geçti birşeyim kalmadı.. Ama ben bunu yaptıktan sonrası bulanık biraz.. Sanırım bayıldım.. Sonrasında kendime geldiğimde hastane odasındaydım.. Oraya kim ya da kimler getirdi? Mossad mı? MİT? Yoksa o telefondaki garip adam ve ekibi mi? Kimdi onlar? Neden beni askeri hastaneye getirdiler?" Suya hasret birisinin kana kana su içmesi gibi kana kana konuşuyordu Levi de..

"Herşeyi öğreneceğiz dostum.. Sakin ol sen.. Herşeyin cevabını verecek birileri vardır?" dedi Cem birşeyler biliyormuş gibi..

"Kim biliyor bunların cevabını Cem, kim?"

"Sen onların orada olduğunu bilmezsin.. Kimse bilmez.. Ve onlar gezerler.. Ve duyarlar..." dedi Cem..

Haldun, Cem'in bu cümlesinden tedirgin olmuştu.. Belki de yaşadıkları ve sokakta kalmak onu delirtmişti.. Bu cümleleri söylerken gözlerindeki o bakış çok ürkütücüydü.. Hem söylediklerinin de bir anlamı yoktu ki? Ne demekti bunlar?

"Sokak Gezginleri!" dedi Fuat... Bulmacanın cevabını bulmuştu..

"Kimler?" diye sordu Levi sakince..

"Sokak Gezginleri.. Nasıl anlatabilirim bilmiyorum! Sıradan bir topluluk değiller.. Onlar son 15 yılda Türkiye'de olan bütün bilgi transferini gözetim altında tutuyorlar.. Ellerinde her çeşit bilgi olduğu sanılıyor.. Çok az kişi yakalandı onlardan.. Belki beş belki on ama daha fazla değil.. Yurtdışında da benzer organizasyonlar olduğundan kuşkulanılıyor ancak bu konuda kesin bir bilgi yok.. Yolda yürürken yanından bir sokak gezgini geçse anlamazsın.. Kimse onlara dikkat etmez.. Sokak serserisi, ayyaş, evsiz, genç, deli bunlardan herhangi birisini dersin.. Suratına bile bakmazsın.. Ama onlar her an her yerde olabilirler.. Usta hırsızdır herbiri, hepsi birden fazla dili çok iyi konuşabilir.. Tabi bu kadar normal değil herşey.. Onların aynı zamanda ruhani bir yönleri de var.. Onlar ,kendi sözleriyle, "bizi sokaktaki kötü ruhlardan koruyorlar".. Onlar ,yine kendi sözleriyle, "bizim zihinlerimizi temiz, gözlerimizi açık tutmamızı sağlıyorlar".. Sokak sanatının bir kısmını onlar yapıyor.. Siyasi içerikli olanların çoğunu ya da doğayla ilgili uyarı mesajlarını onlar yapıyor sokaklarda.. İçlerinden birisi "sizin seçmek istemidiğiniz ama yine de beyniniz yıkandığı için oy verdiğiniz adamların, o partilerin afişlerini, seçim pankartlarını, reklamlarını biz tahrip ediyoruz.. Belki o reklamların arkasındaki görebilirsiniz diye" gibi birşey söylemişti.. Yakalananların üzerinde ortak iki şey vardı.. Bir bandana ve bir de, nasıl desem, Tılsım vardı.. Bandana siyah üstüne iki uçta iki gri şeritliydi.. Tılsımları ise... Hepsi eski hayatından yanlarında getirdikleri bir parçayı kolye, bileklilk, anahtarlık gibi bir aksesuar haline getiriyorlar ve bunun onları sokağın kötü ruhlarından koruduğuna inanıyorlar.. Sokağın Şamanları ya da Mistik Koşucular diye de isimlendiriyorlar kendilerini.. Ah! Neredeyse unutuyordum.. Bütün gezginler koşar.. Engel tanımadan, koşarlar.. Sokak, binaların tepesi, bulvar, kaldırım bunlar onlar için sadece farklı oyun alanlarıdır.. Sokak onların doğal alanı, bizimse balta girmemiş ormanımızdır..." uzun uzadıya anlattı Fuat Gezginleri.. Anlatmaya başladığı zaman hepsi sedire geçmişti zaten.. Bir soru vardı Haldun ve Levi'nin aklında.. Fuat ve Cem bunları nereden biliyordu?.. Ayrıca Haldun'un aklında yeni bir soru daha belirmişti bir anda... Cem'i ilk bulduklarında Levi'nin yerini söylediğinde böyle birşey söylemişti.. Kulakların keskinliği ile ilgili olduğuna yemin edebilirdi.. Cem de mi onlardan birisi olmuştu..? Sormak için erkende ikinci soruyu belki ama ilkini sorabilirdi..
"Papaz. Siz ikiniz bu kadar çok şeyi nereden biliyorsunuz?" diye sordu Haldun..
"Hatırlamıyor musun Haldun? Biz beraber avlamıştık onlardan ikisini.. Sen, ben, Cem, Tolga.. Levi, Sonat ve Sarp o gece başka bir görevdeydiler..
"Hayır ben böyle birşey yaptığımızı hatırlamıyorum..."
"Cem? Bu konuda birşey söylemek ister misin?" diye sordu Haldun sinirini bastırmaya çalışıyordu bir yandan..
"Kusura bakma dostum silmek zorundaydım bu bilgileri kafandan.. Emirler böyleydi.. Çünkü o ekibin kurucularından birisi senin babandı.. Ve o grupta hala senin akrabaların var.. Biliyor musun bilmiyorum ama senin bir kardeşin var.. Fakat o zamanlar senin bu bilgileri bilmemen gerektiğini düşündüler.. Görevi, Teşkilatı bırakabilirdin.. Bu arada ben sokakta kalmadan önce kurduğum güvenlik şirketindendeyken onlarla çok alış-verişimiz oldu.. Şu anda ailenden geri kalanlar MİT tarafından ele geçirilmiş.. Ama bu bilgiyi şimdi alman senin işine yaramayacak. Herşeyin bir zamanı var.. Hepinizden özür dilerim.."
"Kahve içmek isteyen?" dedi Fuat..
"Ben alırım" dedi Cem

Kimsenin hiçbir şeyden haberi yoktu.. Olması gerektiği gibi, herkes bilmesi gerektiği kadarını biliyordu..

Ama bilmedikleri şey şu anda kapıyı kırarcasına çalan kişinin kim olduğuydu...

12 Şubat 2009 Perşembe

Bölüm 8

Üç adam altlarında çalıntı bir arabayla sisli ve gri bir İstanbul gününde arkadaşlarını kurtarmak için yola çıkmışlardı.. Cem arabanın sınırlarını zorluyordu.. Tabi bu arada kendi sınırlarını da zorlamaktaydı.. Kadıköy'den Beşiktaş'a oradan da Gümüşsuyu'na gideceklerdi.. Yolda bu hızla giderken bir polis onların peşine takılmaz ya da ıslak yollarda yanlış bir dönüş yapıp paramparça olmazlarsa bir saat içinde hastanenin önünde olacaklardı.. Yapacakları şey basitti.. İçeri sakince girecekler, Levi'nin odasını öğrenecekler, onu odadan alacaklar ve çıkıp gidecekler.. Tabi eğer bugün şanslıysalar böyle olacaktı.. Eğer biraz ters giderse işler ortalık karışabilirdi.. Mesela bir grup asker silahlarını çekip onları durmaya zorlayabilir, daha da kötüsü ateş açılabilirdi... Ama bunları orada düşüneceklerdi..

"Bütün ekip yanımızda olsaydı bütün herşey daha kolay olurdu ya.." dedi Haldun... Sessizliği bozmak için aklına gelen ilk şeydi bu.. Gerginliği atmak istemişti ortamdaki..." Mesela Sarp çok işimize yarardı, ya da Tolga.. Tolga muhteşem olurdu hatta.. Gerçi düşününce Sonat da fena olmazdı.. Acaba Sonat ne halde şimdi.. Nasıl bir kadın olmuştur kimbilir.." diye devam etti konuşmaya, ama daha çok kendi kendine konuşuyordu...
"Onları da bulacağız Haldun.. Sıkma canını.. Herşey işte o zaman gerçekten çok kolay olacak... Gerçekten kolay..." dedi Fuat düşünceli bir şekilde.
Aslında arabada gerçek bir diyalog yoktu.. İki ayrı kişi, kendi kafalarındaki düşünceleri sanki birbirlerine söylüyorlarmış gibi seslendiriyorlardı.. Ama ne bir cevap niteliği taşıyordu bu cümleler ne de cevap bekliyordu cümleyi söyleyen kişi...

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

25 ekim 1988

Sabah yatakhanede uyanan gençlerin üzerinde bir gerginlik vardı.. Dün gecenin gerginliğiydi.. Birazdan kahvaltıya ineceklerdi.. Akabinde sırayla önce Levi sonra da Sarp, Suzan hanımın odasına çekileceklerdi.. Levi endişeli değildi.. Sadece sıkılacaktı.. Onunla konuşmaktan kimse keyif almazdı.. Ama Sarp'a ne olacaktı onu kimse bilmiyordu.. Herkes birbirine bakıyordu yataklarını toplarken.. Sessizce ortamı süzüyordu herkes, bir diğerinin tepkilerini ölçmeye çalışıyordu.. Endişe herkesin ortak duygusuydu.. Sarp mesela bu duygunun üzerine bir sinir duygusu eklemişti.. Sonat korkuyordu mesela.. Ama Fuat oradaki en sakin insandı.. Ve tüm gücünü toplayıp derin bir nefes aldı..

"Arkadaşlar bir saniye yanıma gelebilir misiniz?" dedi.. Odadakiler zaten işlerini bitirmiş kahvaltı saatine kalan on dakikayı odada oyalanarak geçiriyorlardı.. Yavaşça Fuat'ın çevresine geldiler..
"Arkadaşlar, hepiniz çok gerginsiniz.. Ama gereği olmayan bir gerginlik bu.. Sarp'ın başına birşeylerin geleceğinden ve onun başına geleceklerin, bizim başımıza gelecek olacaklar için bir gösterge olacağına inanıyorsunuz.. Bunlar yersiz fikirler... Kimse Sarp'a birşey yapamaz ya da herhangi birimize.. Bizi harcamayı göze alamazlar.. Üstelik böyle birşey yapmaya kalkarlarsa eğer.." dedi o sırada arkasındaki masadan iki tane kurşun kalem havalandı omuzlarının üzerine geldi ve havada asılı durdu. "onlara karşı çıkarız.. Kimse benim kardeşlerime acı çektirmeye cesaret edemez.. Hiçkimse..." dedi ve kalemler yere düştü..
Çocukların kalplerinde biraz olsun ferahlık olmuştu.. Birer derin nefes aldılar.. Sonra bir anda Sonat: "Neden bu gücü geliştirdiğini söylemedin onlara?" diye sordu...
"Daha erken.." dedi Fuat.. Aklında ciddi bir plan varmış ve onu tekrar gözden geçiriyor gibi bir halde söylemişti bunu..

Çocuklar sakince odadan çıkıp kahvaltıya indiler.. En önde Fuat yürüyordu, onun hemen arkasında Cem ve Levi vardı.. Yemekhaneye girdiler.. Orada kalan bütün ajanlar, en yüksek kıdemliden en düşüğüne herkes oradaydı.. Tabi Suzan da.. Suzan gözgöze gelmeye çalıştıysa da bütün çocuklar önlerine bakıyordu ve başaramamıştı.. Hepsi yemeğini yedi ve kalktı.. Toplamda onyedi dakikalarını almıştı bu kahvaltı.. Kimse uzatmak istemiyordu bu bekleyişi.. Hemen odalarına çıktılar.. Odaya çıktıktan bir beş dakika sonra Mehmet gelmişti kapıya..
"Sarp! Suzan hanım seni görmek istiyor! Beni takip et!" dedi ve arkasını döndü..
"Haydi bakalım!" diye söylendi Sarp kendi kendine...

Önde Mehmet arkada Sarp soğuk mermer koridorda yürümeye başladılar.. İki kat aşağı indiler.. Toplamda üç defa sola iki defa sağa döndüler.. Alt kata geldiklerinde yedi tane kapının yanından geçtiler bunlardan dört tanesi sağda üç tanesi soldaydı.. Bunların hepsini geçtikten sonra açık olan tek kapının önünde durdular.. Mehmet ifadesiz bir şekilde geldiklere yola doğru bakıyordu ve kapının yanındaydı.. Sarp sıkıntılı bir nefes vererek odaya girdi.. Kapı arkasından kapandı ve kilitlendi.. Kafasını hafifçe sağ arkaya çevirdi ama aslında gereksiz bir tepki olduğunun farkındaydı bunun.. Oda taş bir odaydı.. Tam ortada bir tane büyük metal masa vardı ve iki ucunda iki ayrı metal sandalye.. odada bunun dışında ne bir cam ne bir ayna hatta ne bir kamera vardı.. Bu odada olan herşey iki kişi arasında sonsuza kadar bir sır olarak kalacaktı.. Ama bu odaya giren kişilerden sadece birisi sonsuzluğu düşünebilirdi.. Diğeri ise sonunun çabuk gelmesi için yalvarabilirdi.. Sarp yüzünü kapıya verecek şekilde oturdu ve beklemeye başladı.. Bir iki dakika sonra kapının kilidi açıldı.. Suzan içeri girmişti ve Mehmet yine kapıdaydı.. Kapı kapandıktan sonra tekrar kilitlendi ve Mehmet'in ayak sesleri duyuldu..

"Hoşgeldin Sarp! Umarım günün güzel başlamıştır.. Kahvaltıyı beğendin mi?"
Sarp sessiz kalmıştı..
"Evet! Seni neden buraya çağırdığımı tahmin etmişsindir.. Hala bir güç geliştiremedin.. Size çok para harcıyorum.. Sizin güçleriniz benim kariyerimle yakından alakalı.. O yüzden eğer sen bir güç geliştirmeyeceksen, böyle birşey hissetmiyorsan bence istifanı vermenin tam zamanı.. Ama tabi sen bilirsin.. Dilersen devam edebilirsin.. Tabi bunun bazı riskleri olacaktır tahmin edersin.. Seni bir defa gözden çıkardığımız için bizim için yaşamının pek bir değeri kalmayacaktır.. E sana harcadığımız para da havaya gittiği için seni ortadan kaldırmamız gerekecektir.. Misal bir pazartesi günü haftalık kutunu alırsın.. İlk dozu aldıktan bir süre sonra miden hafiften bulanır.. Ama önemsemezsin.. Birkaç gün daha kullandıktan sonraysa iyice yataktan kalkamaz bir hal alırsın ve bir pazar günü son ilacını aldığında aslında onun senin ilacın değil de hastalığının kaynağı olduğunu ve yavaş yavaş öldüğünü farkedersin.. Ama kimse bizi suçlayamaz.. Çünkü bunun ne zaman olacağını bilmeyeceksin.. Hangi ilaçların zehirli olduğunu hangilerininse normal olduğunu kendini koruyamazsın.. Ha tabi şöyle de bir durum var.. Eğer ilaçlarını şimdi kesersek muhtemelen bir buçuk ay içerisinde öleceksin.. İstifanla beraber de başına bu gelecek.. Hangisini istersin Sarp.. Süpriz ölümü mü yoksa tarihi belli olanı mı?" dedi Suzan büyük bir soğukkanlılıkla..

Cem'in elleri masanın üstündeydi.. Avuçiçleri masaya doğruydu.. Kadın konuştukça kendisini garip hissetmeye başladı.. elleri üşümeye başlamıştı.. Sonra da bir acı hissetmeye başladı ellerinde.. Yavaşça aşağı çekildiğini hissetti.. Ama kadına bakıyordu.. Soğuk soğuk terliyordu.. Dikkati dağılmıştı.. Kafasını öne eğdi.. Ellerini gördü.. Masayla bir oluyordu.. yavaş yavaş aşağı çekiliyordu ve üstünü metal kaplıyordu... Elleri masanın içine gömülüyordu.. Hafif bir hareketle ellerini çekti.. Masanın da onunla beraber hareket ettiğini hissetti.. Bir anda teri kesildi.. Tansiyonu yükseldi.. Adrenalin salgılanmaya başlamıştı, göz bebekleri büyüdü, kasları gerginleşti, hızlı ve derin nefes almaya başlamıştı.. Gözlerini kadına, onu tehdit eden kadına dikti.. Ve sırıttı..
"Sen kimi ölümle tehdit ediyorsun?!" dedi ve kollarını, aynı zamanda koca masayı, yukarı kaldırdı.. Bütün masa adamın kollarına bağlıydı ve beraber hareket ediyordu.. Masa yukarı kalkarken Suzanı sandalyesinden devirmişti.. Devirmesinden biraz önce de çenesine çok sağlam bir darbe vurmuştu.. Eğer bu sahne kaydedilmiş olsaydı ve ağır çekimde bir defa daha izleyecek olsaydık çenesinin nasıl kırıldığını ve alt dişlerinin üst dudağını nasıl parçalara ayırdığını ve her tarafa sıçrayan kan damlalarını ve tabi en keyiflisi o kendinden emin gözlerinin nasıl şaşkınlık ifadesine ve oradanda korkuya dönüştüğünü görebilirdik.. Kadın yere yığılmıştı.. Adam masayı yukarıda daha fazla taşıyamadı ve yere büyük bir hızla çarptı.. Sonra kadına baktı.. Elleri hala masayla bütündü.. Yavaş yavaş sakinleşti.. Nefesi düzene girmeye başladı.. Kasları gevşedi.. Masanın ellerinden ayrıldığını farketti.. Tam olarak onun kontrolünde değildi bu güç ama er geç kontrol edecekti.. Üç saniye sonunda masayla elleri tamamen ayrılmıştı.. Ellerine baktı, herşey yolunda gibiydi.. Yavaş yavaş masanın yanından kadına doğru yürümeye başladı.. Bu arada sol elinin işaret ve orta parmağını büyük bir zariflikle masaya sürtüyordu.. Yerde yatan kadının yanına geldi ve eğildi.. Yerde kanlar içinde yatan ve yüzü paramparça olan ve inleyen kadının kulağına eğilip :"Şimdi Suzan! Ölmek istemiyorsan beni ve diğer arkadaşlarımı rahat bırak.. Bizi eğitmeye devam edin bize ilaçlarımızı vermeye devam edin.. Eğer bizden herhangi birini bir defa daha ölümle tehdit edersen emin ol bu sefer ölecek kişi sen olursun.. Hem sen hala akıllanmadın mı?? Cem de seni böyle tehdit etmişti.. Ama sen inatla bizi küçümsemektesin... Neden Suzan? Neden?" adam tam anlamıyla dalga geçiyordu kadınla.. Konuşmasını bitirdikten sonra kadının bayıldığını farketti Sarp. Üzerini aradı anahtarı bulmak için.. Sağ cebine koymuştu Suzan.. Adam anahtarı alıp odadan çıktı, kadını içeride bırakmıştı.. Kapıyı üzerine kitledi kadının.. Sonsuzluğu düşünecek olan kişi kesinlikle Suzan değildi artık.. Sarp bütün yolu geri yürüdü.. Odaya döndü.. Ve odaya kadar olan yolun her adımında büyük bir keyif duydu.. Her adımının tadına vardı adam.

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Uzun yol çok kısa sürmüştü.. Üç adam arabanın içinde sessizce yol almıştı.. şimdi gümüşsuyu askeri hastanesinin kapısının önündeydiler.. park halindeki çalıntı arabanın içinde oturmaktaydılar.. biraz hamladıklarını biraz da yaşlandıklarını belki biraz da korktuklarını düşünüyorlardı.. Ama önemli olan onlar için Levi'yi kurtarmak ve elbette almaları gereken intikamdı..
"Papaz, daha ne kadar bekleyeceğiz? İnelim ve artık bitirelim şu işi ben bu heyecanı daha fazla yaşamak istemiyorum.." diye mızmızlandı Haldun arka koltukta.. "Tamam, haklısın.. İnelim hadi.. Dostumuzu kurtaralım.. Tekrar hatırlatıyorum.. Haldun sen arkamızda, tam ortamızda olacaksın.. Cem sen sol önde olacaksın ve ben de senin sağ tarafında olacağım.. Üçgen formasyon.. Hep alıştığımızın biraz daha minimalize edilmiş hali gibi düşünün.. Zaten bunun dışında yapmamız gerekenleri biliyoruz.. Sıfır kanıt, sıfır hasar.. Gir al çık.. temiz ve rahat.." dedi Fuat.. Toplayabildiği ekibine baktı son defa.. Ceketinin cebinden çıkartmadan ilacı kontrol etti.. Yerindeydi.. Herşey hazırdı.. Arabadan indi..
Üç adam karşılarındaki hastanenin kilitli demir kapısına bakıyordu.. Güzel bir aldatmaca ama hepsi biliyordu ki bu hastanenin girişi yandaki ara sokaktaydı.. Yavaşça yürüdüler.. Üçgen formasyonu çoktan almışlardı bile.. Çok sakindiler.. Arabadaki düşüncelerinden eser kalmamıştı.. Kendilerine güvenleri gelmişti şimdiden.. Çok daha iyi hissediyorlardı.. Yıllardır özledikleri şeyi yaşamaya başlamışlardı şimdi yeniden.. Haldun arkalarından gelirken hafif kamburunu çıkardı sağa sola tehditkar bakmaya başladı bu sırada da ellerini ovalamkta arada bir de parmaklarını çıtlatmaktaydı.. Kendisini savaşın içinde hissediyordu.. Cem süzülmekteydi resmen.. ifadesiz bir yüzü vardı.. Kendinden eminliğin getirdiği kayıtsızlıktı bu.. Fuat, Papaz ne derse desin insanlar onun için, o bir avcıydı.. İşi buydu.. Hayatı da.. Savaş alanını kimse ondan daha iyi yönetemezdi.. En üst kademedeki avcıydı o.. Bir ara sokak, bir bina, orman ya da üniversite.. Bu alanlar onun için bir fark yaratmıyordu.. Yapılması gerekeni en akıllıca ve en az hasarla -yani sıfır hasarla- yapabilme yeteneği vardı bu adamın.. Ve işte kendine gelmişti yeniden.. Teşkilatın lav edilmesinden sonra yaşadığı sayısız kötü olayın bütün etkileri siliniyordu üzerinden.. O geri gelmişti.. Amacını, isteğini, arzusunu, sevdasını, uyuşturucusunu ve keyfini bulmuştu.. Savaş alanında olmalıydı.. İşte bu ruh halinde yürüyen bir adam nasıl yürürse o da öyle yürümekteydi yolda.. Kontrol edemediği bir sırıtma vardı yüzünde.. Bir yandan da kafasını sallıyordu, kendini düşündüklerini onaylar gibi..

Kapının olduğu ara sokağa girdiler.. Yolun karşısında köşede 'Aylin Eczane'si hemen yanında 'Mehmet Efendi Köftecisi' vardı.. Bunları geçtikten onyedi adım sonra yine aynı sırada eski bir sahaf vardı.. İşte kapı tam bu sahafın karşısındaydı.. Bir buçuk metre yüksekliğinde demir parmaklıklı bir kapıydı bu.. Sonuna kadar açık bir kapıydı üstelik.. İki yanı düzgün şekilde kesilmiş çimenlerin ortasından kıvrılarak giden , aynı bir nehir gibi, taşlarla örülü bir yol vardı bu kapının ardında.. Bu yolu takip edince çok gösterişli olmayan iki katlı beyaz bir bina karşımıza geliyordu.. Ama sadece yukarıya doğru.. Aşağıya doğru kaç kat olduğu ise dışarıdan kimsenin bilmediği bir soruydu.. Üç adam işte bu patikadan yürüdü hastaneye doğru.. Otomatik kapı onları güzelce karşıladı.. İçeri girdiklerinde hastanenin soğukluğu ürpertmişti hepsini.. İçerisi hem fiziksel olarak hem de duygusal olarak gerçekten soğuktu.. Ölüm sessizliği hakimdi hastanede.. Altı adım sonra karşılarında bir kayıt masası vardı.. Arkasında oturansa işini en iyi şekilde yapmaya çalışan bir sivildi.. Otuzlu yaşlarda, kahverengi ve bakımlı saçları olan biraz kilolu, makyajlı bir kadın.. En çok göze batansa yüzüne büyük gelen ve gerçek bir işlevselliği olmayan o kırmızı kemik gözlüğüydü.. Adamlar masanın önüne geldiklerinde çoktan endişeli aile bireyleri rollerine bürünmüşlerdi..

"İyi günler hanımefendi!" dedi Fuat.. Sesini titretmeyi ama bunu gizlemeye çalışmayı bile başarmaştı üstelik..
Kadın, gözlüklerinin üstünden sıkılgan bir tavırla önce Fuat'a sonra da diğerlerine baktı..
"Buyrun!" dedi soğuk bir şekilde..
"Abimiz bu hastaneye yatırılmış bir onbaşı bize haber verdi, sanırım Kerim onbaşıydı, böyle genç bir adamcağızdı, çok esmer de sayılmazdı..." Fuat sadece çok konuşuyordu.. Önemli olan kadının dikkatini dağıtmaktı o anda.. Ve bunu çok iyi başarıyordu..
"Tamam beyefendi sakin olun! Abinizin ismi neydi acaba?" diye susturdu kadın Fuat'ı.
"Levi.. Levi Kurt.."
Kadın bilgisayardaki kayıtl dosyalarında adamın adını aramaya başladı. Karşısına çıkan sonuçsa ilk defa karşılaştığı birşeydi. Şaşırdı ama bunu belli etmemeye çalıştı.. Fakat Haldun'un gözünden kaçmamıştı bu kısa şaşkınlık..
"Kusura bakmayın beyefendi! Burada bu isimli bir kayıt bulunmamakta." diye yalan söyledi kadın..
"Nasıl olur hanımefendi? Bize burayı söylediler, abimiz buradaymış, bakın kaç zamandır ondan haber almaya çalışıyorduk, perişan durumdayız.. Lütfen yardımcı olun bize" dedi Fuat o da işin içinde bir bit yeniği olduğunu anlamıştı.. Sözünü bitirdikten sonra Haldun'a dönüp baktı. Haldun sinirlenmeye başlamıştı.. Bakışları değişmişti.. Sanki kafasında kadının kafasını beyaz masanın üstüne kırmızı izler bırakmak için kullanmayı düşünüyordu..
"Bakın hanımefendi! Abimizin burada olduğunu biliyoruz! Eğer bir terslik varsa söyleyin.. Gerekiyorsa buranın altını üstüne getiririz yine de abimizi buluruz.." dedi Haldun..
"Beyefendi bu şekilde konuşmaya devam ederseniz askerleri çağırmam gerekebilir.. Lütfen bir an önce hastaneyi terkedin.." dedi ve kafasını eğdi kadın..
Fuat sırtını dönmüştü kadına.. Diğerleri de Fuat'ın yanına iyice sokuldular..
"Madem böyle olmadı o zaman saldırmak zorundayız.." dedi Fuat..
"Papaz emin misin ya burada değilse gerçekten Levi? Boş yere o kadar adamı öldürmeyelim.." diye sözünü kesti Haldun..
"Kadının yüz ifadesini gördünüz.. Kesinlikle yalan söylüyor.. Hem Cem sen emin değil misin Levi'nin burada kaldığına?"
"Eminim papaz.. Bence vakit kaybetmeye gerek yok.. Kadının yanından yavaşça süzülürüz.. Tek tek kapılara bakarız, illa buluruz Levi'yi.. Kimseyi öldürmeye de gerek yok.. Sakin olursak herşey yolunda gider.." dedi Cem..
Üç adam kadının masasının yanından yürüyüp koridora girdiler..
Kadın telaşlandı eli ayağına dolandı bir anda.. Bir askere haber vermek için sağına soluna baktı ama kimse yoktu.. Hemen telefonu kaldırdı.. Komutana ulaşabileceği dahili numarayı çevirdi.. Arama tonunu duyduğu zaman bir an duraksadı.. Telefonu kapattı.. Komutana ne diyecekti? Herşey silinmişti sanki aklından.. Birileriyle mi konuşmuştu..? Sanki tersleştiler biraz.. Ama kimdi onlar.?. Nasıl adamlardı? Tipleri nasıldı? Komutana hiçbir şey söylemezdi.. Onun delirdiğini düşünürdü komutan.. İşini kaybedebilirdi.. Gereği yoktu böyle birşeyin.. Kadın sağ elinin içiyle ve yapay bir zarafetle saçını düzeltti.. Derin bir nefes aldı.. Ve işine geri döndü.. Sanki hiçbir şey olmamış gibi.. Belki de gerçekten hiçbir şey olmamıştı..
Adamlar koridorda sakince yürüdüler.. Herşey yolundaymış gibi.. Sağlı sollu odalara baktılar.. Hiçbirinde tanıdık bir surat yoktu.. İlginçtir, doktor ya da hemşireye de rastlamadılar.. Altı kapıyı geride bıraktıktan sonra koridorun sonuna gelmişlerdi.. Yolun sonunda solda aşağı inen merdivenler vardı.. Merdivenleri takip etti üç adam.. Hafifçe hızlı bir tempoda inmeye başladılar.. Yirmialtı basamak geride kaldığında karşılarına yeni bir koridor geldi.. Bir öncekinin tıpatıp aynısı sayılırdı.. Sadece güneş ışığı alabileceği camlar yoktu, florasanlarla aydınlatılmaktaydı bu yüzden ve daha soğuktu.. Çok soğuk.. İlk defa danışmadaki kadının dışında bir insana rastlamışlardı.. Genç bir doktor.. En fazla otuz yaşındaydı.. Elindeki dosyaya o kadar dalmıştı ki adamların yanından geçti gitti.. Farketmedi bile onları.. Merdivenlerden yukarı çıktı ve kayboldu.. Adamlar hiç istiflerini bozmadan odaları gezmeye devam ettiler.. Bu kattaki hastalar daha ağır durumda gibi duruyorlardı.. Daha çok bandaj ve daha çok inleme.. Bu kat kesinlikle daha ürkütücüydü.. İki üç kapı geçtikten sonra kapalı bir kapının önünde durdular.. Kapının yanında duvara monte edilmiş metal dosyalığın içinde üzernide çok ilginç harflerin bir araya geldiği bir dosya vardı.. Kurt, L. yazıyordu dosyanın üzerinde.. Levi Kurt..
Fuat kapının kolunu çevirmeyi denedi.. Kilitliydi.. Şaşırmayı çok istemişlerdi o anda kilitli oluşuna.. Ama ne yazık ki bekliyorlardı böyle birşeyi.. Haldun bezgin bir nefes verdi.. Kapıya sol omzunu verdi ve sol eliyle de kapının kolunu tuttu.. Sağa sola baktı Cem bu arada.. Kafasını yukarı doğru küçük ve keskin bir hareketle kaldırıp kapıyı işaret etti.. Haldun, bir nefes alıp gerildi ve kapıya güçlü bir omuz attı.. Kapı açılmıştı.. Haldun'un omzundan hiçbir kapı kurtulamazdı.. İçeri girerken biraz dengesi kaybolmuştu ama hemen toparladı kendini.. Hepsi içeri girmişti.. Ve işte oradaydı.. Levi.. Yatakta uzanıyordu.. Sol koluna bir serum bağlamışlardı.. Parmağının ucundan da başka bir cihaza bağlıydı.. Sağ yanında da kalp atışlarını kaydeden başka bir monitör vardı.. Dazlak hatırladıkları kafasında saçlar uzamıştı.. Gözleri bandajla sarılıydı.. Onun dışında başka hiçbir sargısı yoktu.. Uyuyor gibiydi.. Ama emin olamıyorlardı.. Fuat sağına Haldun ve Cem de soluna geçtiler.. Fuat, kulağına eğilip " Kardeşim.. Seni almaya geldik.. Uyanık mısın?" dedi.. Ses yoktu.. Hafifçe sarstı Levi'yi "Kardeşim!" dedi..
Boğuk bir ses yükseldi.. "Fuat?!"
"Evet benim, Haldun ve Cem de burada.. Seni almaya geldik.. Kendini nasıl hissediyorsun?"
"Perişan durumdayım.. Ayağa kalkabileceğimi sanmıyorum.."
"Sana bir hediyemiz var.. Bu seni ayağa kaldıracaktır.. Cem bir bardak su verir misin.."
"Ne getirdiniz? Yoksa..."
"Aç ağzını.." dedi Fuat.. Cebinden siyah kutuyu çıkarttı, içinden sarı bir hap aldı.. Kardeşinin ağzına nazikçe bıraktı.. Yavaşça suyu içirdi..
"Şimdi nasıl hissediyorsun kendini?" dedi Cem..
"Bu kadar hızlı etki etmesini bekleme Cem" dedi ve güldü Levi..
"Bunu söylediğine göre etki etmiş bile.. Hadi çıkaralım seni buradan.." dedi Haldun.. Yavaşça doğruldu Levi.. Serumunu çıkarttı.. Parmağındaki cihazı söktü.. Vücuduna bağlı olan ne kadar iğne vs. varsa hepsini söktü.. Tamamen özgür hissetmekteydi.. Beyaz pikesini açtı.. üzerinde beyaz hastane kıyafeti vardı ve ayakları çıplaktı.. Yavaş yavaş ayaklarını yere indirdi.. Önce sağ ayakucu değdi.. Geri kalan kısımları da onu takip etti.. Sendeleyerek ayağa kalktı.. Haldun ve Cem iki koluna girip destek oldular.. Fuat, odadaki koltuklardan birinde kefiyesini gördü.. O da onu aldı.. Odadan çıkarlarken Levi bir anda "Durun, durun! Sarp burada.." dedi...
"Bir taşta iki kuş.. Onu da kurtaralım o zaman.." dedi Haldun..
"O kadar acele etmesek iyi olur.. Misafirlerimiz var.." dedi Cem ve geldikleri merdiveni işaret etti.. Bir grup asker ellerinde silahlarla koşarak iniyorlardı.. İnenlerse onlara nişan alıyordu..
"ELLERİNİZİ BAŞINIZIN ÜZERİNE KOYUN VE DİZ ÇÖKÜN!!!"