12 Şubat 2009 Perşembe

Bölüm 8

Üç adam altlarında çalıntı bir arabayla sisli ve gri bir İstanbul gününde arkadaşlarını kurtarmak için yola çıkmışlardı.. Cem arabanın sınırlarını zorluyordu.. Tabi bu arada kendi sınırlarını da zorlamaktaydı.. Kadıköy'den Beşiktaş'a oradan da Gümüşsuyu'na gideceklerdi.. Yolda bu hızla giderken bir polis onların peşine takılmaz ya da ıslak yollarda yanlış bir dönüş yapıp paramparça olmazlarsa bir saat içinde hastanenin önünde olacaklardı.. Yapacakları şey basitti.. İçeri sakince girecekler, Levi'nin odasını öğrenecekler, onu odadan alacaklar ve çıkıp gidecekler.. Tabi eğer bugün şanslıysalar böyle olacaktı.. Eğer biraz ters giderse işler ortalık karışabilirdi.. Mesela bir grup asker silahlarını çekip onları durmaya zorlayabilir, daha da kötüsü ateş açılabilirdi... Ama bunları orada düşüneceklerdi..

"Bütün ekip yanımızda olsaydı bütün herşey daha kolay olurdu ya.." dedi Haldun... Sessizliği bozmak için aklına gelen ilk şeydi bu.. Gerginliği atmak istemişti ortamdaki..." Mesela Sarp çok işimize yarardı, ya da Tolga.. Tolga muhteşem olurdu hatta.. Gerçi düşününce Sonat da fena olmazdı.. Acaba Sonat ne halde şimdi.. Nasıl bir kadın olmuştur kimbilir.." diye devam etti konuşmaya, ama daha çok kendi kendine konuşuyordu...
"Onları da bulacağız Haldun.. Sıkma canını.. Herşey işte o zaman gerçekten çok kolay olacak... Gerçekten kolay..." dedi Fuat düşünceli bir şekilde.
Aslında arabada gerçek bir diyalog yoktu.. İki ayrı kişi, kendi kafalarındaki düşünceleri sanki birbirlerine söylüyorlarmış gibi seslendiriyorlardı.. Ama ne bir cevap niteliği taşıyordu bu cümleler ne de cevap bekliyordu cümleyi söyleyen kişi...

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

25 ekim 1988

Sabah yatakhanede uyanan gençlerin üzerinde bir gerginlik vardı.. Dün gecenin gerginliğiydi.. Birazdan kahvaltıya ineceklerdi.. Akabinde sırayla önce Levi sonra da Sarp, Suzan hanımın odasına çekileceklerdi.. Levi endişeli değildi.. Sadece sıkılacaktı.. Onunla konuşmaktan kimse keyif almazdı.. Ama Sarp'a ne olacaktı onu kimse bilmiyordu.. Herkes birbirine bakıyordu yataklarını toplarken.. Sessizce ortamı süzüyordu herkes, bir diğerinin tepkilerini ölçmeye çalışıyordu.. Endişe herkesin ortak duygusuydu.. Sarp mesela bu duygunun üzerine bir sinir duygusu eklemişti.. Sonat korkuyordu mesela.. Ama Fuat oradaki en sakin insandı.. Ve tüm gücünü toplayıp derin bir nefes aldı..

"Arkadaşlar bir saniye yanıma gelebilir misiniz?" dedi.. Odadakiler zaten işlerini bitirmiş kahvaltı saatine kalan on dakikayı odada oyalanarak geçiriyorlardı.. Yavaşça Fuat'ın çevresine geldiler..
"Arkadaşlar, hepiniz çok gerginsiniz.. Ama gereği olmayan bir gerginlik bu.. Sarp'ın başına birşeylerin geleceğinden ve onun başına geleceklerin, bizim başımıza gelecek olacaklar için bir gösterge olacağına inanıyorsunuz.. Bunlar yersiz fikirler... Kimse Sarp'a birşey yapamaz ya da herhangi birimize.. Bizi harcamayı göze alamazlar.. Üstelik böyle birşey yapmaya kalkarlarsa eğer.." dedi o sırada arkasındaki masadan iki tane kurşun kalem havalandı omuzlarının üzerine geldi ve havada asılı durdu. "onlara karşı çıkarız.. Kimse benim kardeşlerime acı çektirmeye cesaret edemez.. Hiçkimse..." dedi ve kalemler yere düştü..
Çocukların kalplerinde biraz olsun ferahlık olmuştu.. Birer derin nefes aldılar.. Sonra bir anda Sonat: "Neden bu gücü geliştirdiğini söylemedin onlara?" diye sordu...
"Daha erken.." dedi Fuat.. Aklında ciddi bir plan varmış ve onu tekrar gözden geçiriyor gibi bir halde söylemişti bunu..

Çocuklar sakince odadan çıkıp kahvaltıya indiler.. En önde Fuat yürüyordu, onun hemen arkasında Cem ve Levi vardı.. Yemekhaneye girdiler.. Orada kalan bütün ajanlar, en yüksek kıdemliden en düşüğüne herkes oradaydı.. Tabi Suzan da.. Suzan gözgöze gelmeye çalıştıysa da bütün çocuklar önlerine bakıyordu ve başaramamıştı.. Hepsi yemeğini yedi ve kalktı.. Toplamda onyedi dakikalarını almıştı bu kahvaltı.. Kimse uzatmak istemiyordu bu bekleyişi.. Hemen odalarına çıktılar.. Odaya çıktıktan bir beş dakika sonra Mehmet gelmişti kapıya..
"Sarp! Suzan hanım seni görmek istiyor! Beni takip et!" dedi ve arkasını döndü..
"Haydi bakalım!" diye söylendi Sarp kendi kendine...

Önde Mehmet arkada Sarp soğuk mermer koridorda yürümeye başladılar.. İki kat aşağı indiler.. Toplamda üç defa sola iki defa sağa döndüler.. Alt kata geldiklerinde yedi tane kapının yanından geçtiler bunlardan dört tanesi sağda üç tanesi soldaydı.. Bunların hepsini geçtikten sonra açık olan tek kapının önünde durdular.. Mehmet ifadesiz bir şekilde geldiklere yola doğru bakıyordu ve kapının yanındaydı.. Sarp sıkıntılı bir nefes vererek odaya girdi.. Kapı arkasından kapandı ve kilitlendi.. Kafasını hafifçe sağ arkaya çevirdi ama aslında gereksiz bir tepki olduğunun farkındaydı bunun.. Oda taş bir odaydı.. Tam ortada bir tane büyük metal masa vardı ve iki ucunda iki ayrı metal sandalye.. odada bunun dışında ne bir cam ne bir ayna hatta ne bir kamera vardı.. Bu odada olan herşey iki kişi arasında sonsuza kadar bir sır olarak kalacaktı.. Ama bu odaya giren kişilerden sadece birisi sonsuzluğu düşünebilirdi.. Diğeri ise sonunun çabuk gelmesi için yalvarabilirdi.. Sarp yüzünü kapıya verecek şekilde oturdu ve beklemeye başladı.. Bir iki dakika sonra kapının kilidi açıldı.. Suzan içeri girmişti ve Mehmet yine kapıdaydı.. Kapı kapandıktan sonra tekrar kilitlendi ve Mehmet'in ayak sesleri duyuldu..

"Hoşgeldin Sarp! Umarım günün güzel başlamıştır.. Kahvaltıyı beğendin mi?"
Sarp sessiz kalmıştı..
"Evet! Seni neden buraya çağırdığımı tahmin etmişsindir.. Hala bir güç geliştiremedin.. Size çok para harcıyorum.. Sizin güçleriniz benim kariyerimle yakından alakalı.. O yüzden eğer sen bir güç geliştirmeyeceksen, böyle birşey hissetmiyorsan bence istifanı vermenin tam zamanı.. Ama tabi sen bilirsin.. Dilersen devam edebilirsin.. Tabi bunun bazı riskleri olacaktır tahmin edersin.. Seni bir defa gözden çıkardığımız için bizim için yaşamının pek bir değeri kalmayacaktır.. E sana harcadığımız para da havaya gittiği için seni ortadan kaldırmamız gerekecektir.. Misal bir pazartesi günü haftalık kutunu alırsın.. İlk dozu aldıktan bir süre sonra miden hafiften bulanır.. Ama önemsemezsin.. Birkaç gün daha kullandıktan sonraysa iyice yataktan kalkamaz bir hal alırsın ve bir pazar günü son ilacını aldığında aslında onun senin ilacın değil de hastalığının kaynağı olduğunu ve yavaş yavaş öldüğünü farkedersin.. Ama kimse bizi suçlayamaz.. Çünkü bunun ne zaman olacağını bilmeyeceksin.. Hangi ilaçların zehirli olduğunu hangilerininse normal olduğunu kendini koruyamazsın.. Ha tabi şöyle de bir durum var.. Eğer ilaçlarını şimdi kesersek muhtemelen bir buçuk ay içerisinde öleceksin.. İstifanla beraber de başına bu gelecek.. Hangisini istersin Sarp.. Süpriz ölümü mü yoksa tarihi belli olanı mı?" dedi Suzan büyük bir soğukkanlılıkla..

Cem'in elleri masanın üstündeydi.. Avuçiçleri masaya doğruydu.. Kadın konuştukça kendisini garip hissetmeye başladı.. elleri üşümeye başlamıştı.. Sonra da bir acı hissetmeye başladı ellerinde.. Yavaşça aşağı çekildiğini hissetti.. Ama kadına bakıyordu.. Soğuk soğuk terliyordu.. Dikkati dağılmıştı.. Kafasını öne eğdi.. Ellerini gördü.. Masayla bir oluyordu.. yavaş yavaş aşağı çekiliyordu ve üstünü metal kaplıyordu... Elleri masanın içine gömülüyordu.. Hafif bir hareketle ellerini çekti.. Masanın da onunla beraber hareket ettiğini hissetti.. Bir anda teri kesildi.. Tansiyonu yükseldi.. Adrenalin salgılanmaya başlamıştı, göz bebekleri büyüdü, kasları gerginleşti, hızlı ve derin nefes almaya başlamıştı.. Gözlerini kadına, onu tehdit eden kadına dikti.. Ve sırıttı..
"Sen kimi ölümle tehdit ediyorsun?!" dedi ve kollarını, aynı zamanda koca masayı, yukarı kaldırdı.. Bütün masa adamın kollarına bağlıydı ve beraber hareket ediyordu.. Masa yukarı kalkarken Suzanı sandalyesinden devirmişti.. Devirmesinden biraz önce de çenesine çok sağlam bir darbe vurmuştu.. Eğer bu sahne kaydedilmiş olsaydı ve ağır çekimde bir defa daha izleyecek olsaydık çenesinin nasıl kırıldığını ve alt dişlerinin üst dudağını nasıl parçalara ayırdığını ve her tarafa sıçrayan kan damlalarını ve tabi en keyiflisi o kendinden emin gözlerinin nasıl şaşkınlık ifadesine ve oradanda korkuya dönüştüğünü görebilirdik.. Kadın yere yığılmıştı.. Adam masayı yukarıda daha fazla taşıyamadı ve yere büyük bir hızla çarptı.. Sonra kadına baktı.. Elleri hala masayla bütündü.. Yavaş yavaş sakinleşti.. Nefesi düzene girmeye başladı.. Kasları gevşedi.. Masanın ellerinden ayrıldığını farketti.. Tam olarak onun kontrolünde değildi bu güç ama er geç kontrol edecekti.. Üç saniye sonunda masayla elleri tamamen ayrılmıştı.. Ellerine baktı, herşey yolunda gibiydi.. Yavaş yavaş masanın yanından kadına doğru yürümeye başladı.. Bu arada sol elinin işaret ve orta parmağını büyük bir zariflikle masaya sürtüyordu.. Yerde yatan kadının yanına geldi ve eğildi.. Yerde kanlar içinde yatan ve yüzü paramparça olan ve inleyen kadının kulağına eğilip :"Şimdi Suzan! Ölmek istemiyorsan beni ve diğer arkadaşlarımı rahat bırak.. Bizi eğitmeye devam edin bize ilaçlarımızı vermeye devam edin.. Eğer bizden herhangi birini bir defa daha ölümle tehdit edersen emin ol bu sefer ölecek kişi sen olursun.. Hem sen hala akıllanmadın mı?? Cem de seni böyle tehdit etmişti.. Ama sen inatla bizi küçümsemektesin... Neden Suzan? Neden?" adam tam anlamıyla dalga geçiyordu kadınla.. Konuşmasını bitirdikten sonra kadının bayıldığını farketti Sarp. Üzerini aradı anahtarı bulmak için.. Sağ cebine koymuştu Suzan.. Adam anahtarı alıp odadan çıktı, kadını içeride bırakmıştı.. Kapıyı üzerine kitledi kadının.. Sonsuzluğu düşünecek olan kişi kesinlikle Suzan değildi artık.. Sarp bütün yolu geri yürüdü.. Odaya döndü.. Ve odaya kadar olan yolun her adımında büyük bir keyif duydu.. Her adımının tadına vardı adam.

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Uzun yol çok kısa sürmüştü.. Üç adam arabanın içinde sessizce yol almıştı.. şimdi gümüşsuyu askeri hastanesinin kapısının önündeydiler.. park halindeki çalıntı arabanın içinde oturmaktaydılar.. biraz hamladıklarını biraz da yaşlandıklarını belki biraz da korktuklarını düşünüyorlardı.. Ama önemli olan onlar için Levi'yi kurtarmak ve elbette almaları gereken intikamdı..
"Papaz, daha ne kadar bekleyeceğiz? İnelim ve artık bitirelim şu işi ben bu heyecanı daha fazla yaşamak istemiyorum.." diye mızmızlandı Haldun arka koltukta.. "Tamam, haklısın.. İnelim hadi.. Dostumuzu kurtaralım.. Tekrar hatırlatıyorum.. Haldun sen arkamızda, tam ortamızda olacaksın.. Cem sen sol önde olacaksın ve ben de senin sağ tarafında olacağım.. Üçgen formasyon.. Hep alıştığımızın biraz daha minimalize edilmiş hali gibi düşünün.. Zaten bunun dışında yapmamız gerekenleri biliyoruz.. Sıfır kanıt, sıfır hasar.. Gir al çık.. temiz ve rahat.." dedi Fuat.. Toplayabildiği ekibine baktı son defa.. Ceketinin cebinden çıkartmadan ilacı kontrol etti.. Yerindeydi.. Herşey hazırdı.. Arabadan indi..
Üç adam karşılarındaki hastanenin kilitli demir kapısına bakıyordu.. Güzel bir aldatmaca ama hepsi biliyordu ki bu hastanenin girişi yandaki ara sokaktaydı.. Yavaşça yürüdüler.. Üçgen formasyonu çoktan almışlardı bile.. Çok sakindiler.. Arabadaki düşüncelerinden eser kalmamıştı.. Kendilerine güvenleri gelmişti şimdiden.. Çok daha iyi hissediyorlardı.. Yıllardır özledikleri şeyi yaşamaya başlamışlardı şimdi yeniden.. Haldun arkalarından gelirken hafif kamburunu çıkardı sağa sola tehditkar bakmaya başladı bu sırada da ellerini ovalamkta arada bir de parmaklarını çıtlatmaktaydı.. Kendisini savaşın içinde hissediyordu.. Cem süzülmekteydi resmen.. ifadesiz bir yüzü vardı.. Kendinden eminliğin getirdiği kayıtsızlıktı bu.. Fuat, Papaz ne derse desin insanlar onun için, o bir avcıydı.. İşi buydu.. Hayatı da.. Savaş alanını kimse ondan daha iyi yönetemezdi.. En üst kademedeki avcıydı o.. Bir ara sokak, bir bina, orman ya da üniversite.. Bu alanlar onun için bir fark yaratmıyordu.. Yapılması gerekeni en akıllıca ve en az hasarla -yani sıfır hasarla- yapabilme yeteneği vardı bu adamın.. Ve işte kendine gelmişti yeniden.. Teşkilatın lav edilmesinden sonra yaşadığı sayısız kötü olayın bütün etkileri siliniyordu üzerinden.. O geri gelmişti.. Amacını, isteğini, arzusunu, sevdasını, uyuşturucusunu ve keyfini bulmuştu.. Savaş alanında olmalıydı.. İşte bu ruh halinde yürüyen bir adam nasıl yürürse o da öyle yürümekteydi yolda.. Kontrol edemediği bir sırıtma vardı yüzünde.. Bir yandan da kafasını sallıyordu, kendini düşündüklerini onaylar gibi..

Kapının olduğu ara sokağa girdiler.. Yolun karşısında köşede 'Aylin Eczane'si hemen yanında 'Mehmet Efendi Köftecisi' vardı.. Bunları geçtikten onyedi adım sonra yine aynı sırada eski bir sahaf vardı.. İşte kapı tam bu sahafın karşısındaydı.. Bir buçuk metre yüksekliğinde demir parmaklıklı bir kapıydı bu.. Sonuna kadar açık bir kapıydı üstelik.. İki yanı düzgün şekilde kesilmiş çimenlerin ortasından kıvrılarak giden , aynı bir nehir gibi, taşlarla örülü bir yol vardı bu kapının ardında.. Bu yolu takip edince çok gösterişli olmayan iki katlı beyaz bir bina karşımıza geliyordu.. Ama sadece yukarıya doğru.. Aşağıya doğru kaç kat olduğu ise dışarıdan kimsenin bilmediği bir soruydu.. Üç adam işte bu patikadan yürüdü hastaneye doğru.. Otomatik kapı onları güzelce karşıladı.. İçeri girdiklerinde hastanenin soğukluğu ürpertmişti hepsini.. İçerisi hem fiziksel olarak hem de duygusal olarak gerçekten soğuktu.. Ölüm sessizliği hakimdi hastanede.. Altı adım sonra karşılarında bir kayıt masası vardı.. Arkasında oturansa işini en iyi şekilde yapmaya çalışan bir sivildi.. Otuzlu yaşlarda, kahverengi ve bakımlı saçları olan biraz kilolu, makyajlı bir kadın.. En çok göze batansa yüzüne büyük gelen ve gerçek bir işlevselliği olmayan o kırmızı kemik gözlüğüydü.. Adamlar masanın önüne geldiklerinde çoktan endişeli aile bireyleri rollerine bürünmüşlerdi..

"İyi günler hanımefendi!" dedi Fuat.. Sesini titretmeyi ama bunu gizlemeye çalışmayı bile başarmaştı üstelik..
Kadın, gözlüklerinin üstünden sıkılgan bir tavırla önce Fuat'a sonra da diğerlerine baktı..
"Buyrun!" dedi soğuk bir şekilde..
"Abimiz bu hastaneye yatırılmış bir onbaşı bize haber verdi, sanırım Kerim onbaşıydı, böyle genç bir adamcağızdı, çok esmer de sayılmazdı..." Fuat sadece çok konuşuyordu.. Önemli olan kadının dikkatini dağıtmaktı o anda.. Ve bunu çok iyi başarıyordu..
"Tamam beyefendi sakin olun! Abinizin ismi neydi acaba?" diye susturdu kadın Fuat'ı.
"Levi.. Levi Kurt.."
Kadın bilgisayardaki kayıtl dosyalarında adamın adını aramaya başladı. Karşısına çıkan sonuçsa ilk defa karşılaştığı birşeydi. Şaşırdı ama bunu belli etmemeye çalıştı.. Fakat Haldun'un gözünden kaçmamıştı bu kısa şaşkınlık..
"Kusura bakmayın beyefendi! Burada bu isimli bir kayıt bulunmamakta." diye yalan söyledi kadın..
"Nasıl olur hanımefendi? Bize burayı söylediler, abimiz buradaymış, bakın kaç zamandır ondan haber almaya çalışıyorduk, perişan durumdayız.. Lütfen yardımcı olun bize" dedi Fuat o da işin içinde bir bit yeniği olduğunu anlamıştı.. Sözünü bitirdikten sonra Haldun'a dönüp baktı. Haldun sinirlenmeye başlamıştı.. Bakışları değişmişti.. Sanki kafasında kadının kafasını beyaz masanın üstüne kırmızı izler bırakmak için kullanmayı düşünüyordu..
"Bakın hanımefendi! Abimizin burada olduğunu biliyoruz! Eğer bir terslik varsa söyleyin.. Gerekiyorsa buranın altını üstüne getiririz yine de abimizi buluruz.." dedi Haldun..
"Beyefendi bu şekilde konuşmaya devam ederseniz askerleri çağırmam gerekebilir.. Lütfen bir an önce hastaneyi terkedin.." dedi ve kafasını eğdi kadın..
Fuat sırtını dönmüştü kadına.. Diğerleri de Fuat'ın yanına iyice sokuldular..
"Madem böyle olmadı o zaman saldırmak zorundayız.." dedi Fuat..
"Papaz emin misin ya burada değilse gerçekten Levi? Boş yere o kadar adamı öldürmeyelim.." diye sözünü kesti Haldun..
"Kadının yüz ifadesini gördünüz.. Kesinlikle yalan söylüyor.. Hem Cem sen emin değil misin Levi'nin burada kaldığına?"
"Eminim papaz.. Bence vakit kaybetmeye gerek yok.. Kadının yanından yavaşça süzülürüz.. Tek tek kapılara bakarız, illa buluruz Levi'yi.. Kimseyi öldürmeye de gerek yok.. Sakin olursak herşey yolunda gider.." dedi Cem..
Üç adam kadının masasının yanından yürüyüp koridora girdiler..
Kadın telaşlandı eli ayağına dolandı bir anda.. Bir askere haber vermek için sağına soluna baktı ama kimse yoktu.. Hemen telefonu kaldırdı.. Komutana ulaşabileceği dahili numarayı çevirdi.. Arama tonunu duyduğu zaman bir an duraksadı.. Telefonu kapattı.. Komutana ne diyecekti? Herşey silinmişti sanki aklından.. Birileriyle mi konuşmuştu..? Sanki tersleştiler biraz.. Ama kimdi onlar.?. Nasıl adamlardı? Tipleri nasıldı? Komutana hiçbir şey söylemezdi.. Onun delirdiğini düşünürdü komutan.. İşini kaybedebilirdi.. Gereği yoktu böyle birşeyin.. Kadın sağ elinin içiyle ve yapay bir zarafetle saçını düzeltti.. Derin bir nefes aldı.. Ve işine geri döndü.. Sanki hiçbir şey olmamış gibi.. Belki de gerçekten hiçbir şey olmamıştı..
Adamlar koridorda sakince yürüdüler.. Herşey yolundaymış gibi.. Sağlı sollu odalara baktılar.. Hiçbirinde tanıdık bir surat yoktu.. İlginçtir, doktor ya da hemşireye de rastlamadılar.. Altı kapıyı geride bıraktıktan sonra koridorun sonuna gelmişlerdi.. Yolun sonunda solda aşağı inen merdivenler vardı.. Merdivenleri takip etti üç adam.. Hafifçe hızlı bir tempoda inmeye başladılar.. Yirmialtı basamak geride kaldığında karşılarına yeni bir koridor geldi.. Bir öncekinin tıpatıp aynısı sayılırdı.. Sadece güneş ışığı alabileceği camlar yoktu, florasanlarla aydınlatılmaktaydı bu yüzden ve daha soğuktu.. Çok soğuk.. İlk defa danışmadaki kadının dışında bir insana rastlamışlardı.. Genç bir doktor.. En fazla otuz yaşındaydı.. Elindeki dosyaya o kadar dalmıştı ki adamların yanından geçti gitti.. Farketmedi bile onları.. Merdivenlerden yukarı çıktı ve kayboldu.. Adamlar hiç istiflerini bozmadan odaları gezmeye devam ettiler.. Bu kattaki hastalar daha ağır durumda gibi duruyorlardı.. Daha çok bandaj ve daha çok inleme.. Bu kat kesinlikle daha ürkütücüydü.. İki üç kapı geçtikten sonra kapalı bir kapının önünde durdular.. Kapının yanında duvara monte edilmiş metal dosyalığın içinde üzernide çok ilginç harflerin bir araya geldiği bir dosya vardı.. Kurt, L. yazıyordu dosyanın üzerinde.. Levi Kurt..
Fuat kapının kolunu çevirmeyi denedi.. Kilitliydi.. Şaşırmayı çok istemişlerdi o anda kilitli oluşuna.. Ama ne yazık ki bekliyorlardı böyle birşeyi.. Haldun bezgin bir nefes verdi.. Kapıya sol omzunu verdi ve sol eliyle de kapının kolunu tuttu.. Sağa sola baktı Cem bu arada.. Kafasını yukarı doğru küçük ve keskin bir hareketle kaldırıp kapıyı işaret etti.. Haldun, bir nefes alıp gerildi ve kapıya güçlü bir omuz attı.. Kapı açılmıştı.. Haldun'un omzundan hiçbir kapı kurtulamazdı.. İçeri girerken biraz dengesi kaybolmuştu ama hemen toparladı kendini.. Hepsi içeri girmişti.. Ve işte oradaydı.. Levi.. Yatakta uzanıyordu.. Sol koluna bir serum bağlamışlardı.. Parmağının ucundan da başka bir cihaza bağlıydı.. Sağ yanında da kalp atışlarını kaydeden başka bir monitör vardı.. Dazlak hatırladıkları kafasında saçlar uzamıştı.. Gözleri bandajla sarılıydı.. Onun dışında başka hiçbir sargısı yoktu.. Uyuyor gibiydi.. Ama emin olamıyorlardı.. Fuat sağına Haldun ve Cem de soluna geçtiler.. Fuat, kulağına eğilip " Kardeşim.. Seni almaya geldik.. Uyanık mısın?" dedi.. Ses yoktu.. Hafifçe sarstı Levi'yi "Kardeşim!" dedi..
Boğuk bir ses yükseldi.. "Fuat?!"
"Evet benim, Haldun ve Cem de burada.. Seni almaya geldik.. Kendini nasıl hissediyorsun?"
"Perişan durumdayım.. Ayağa kalkabileceğimi sanmıyorum.."
"Sana bir hediyemiz var.. Bu seni ayağa kaldıracaktır.. Cem bir bardak su verir misin.."
"Ne getirdiniz? Yoksa..."
"Aç ağzını.." dedi Fuat.. Cebinden siyah kutuyu çıkarttı, içinden sarı bir hap aldı.. Kardeşinin ağzına nazikçe bıraktı.. Yavaşça suyu içirdi..
"Şimdi nasıl hissediyorsun kendini?" dedi Cem..
"Bu kadar hızlı etki etmesini bekleme Cem" dedi ve güldü Levi..
"Bunu söylediğine göre etki etmiş bile.. Hadi çıkaralım seni buradan.." dedi Haldun.. Yavaşça doğruldu Levi.. Serumunu çıkarttı.. Parmağındaki cihazı söktü.. Vücuduna bağlı olan ne kadar iğne vs. varsa hepsini söktü.. Tamamen özgür hissetmekteydi.. Beyaz pikesini açtı.. üzerinde beyaz hastane kıyafeti vardı ve ayakları çıplaktı.. Yavaş yavaş ayaklarını yere indirdi.. Önce sağ ayakucu değdi.. Geri kalan kısımları da onu takip etti.. Sendeleyerek ayağa kalktı.. Haldun ve Cem iki koluna girip destek oldular.. Fuat, odadaki koltuklardan birinde kefiyesini gördü.. O da onu aldı.. Odadan çıkarlarken Levi bir anda "Durun, durun! Sarp burada.." dedi...
"Bir taşta iki kuş.. Onu da kurtaralım o zaman.." dedi Haldun..
"O kadar acele etmesek iyi olur.. Misafirlerimiz var.." dedi Cem ve geldikleri merdiveni işaret etti.. Bir grup asker ellerinde silahlarla koşarak iniyorlardı.. İnenlerse onlara nişan alıyordu..
"ELLERİNİZİ BAŞINIZIN ÜZERİNE KOYUN VE DİZ ÇÖKÜN!!!"


1 yorum:

beq dedi ki...

gene en heyecanlı yerinde kesmişin
en yakın zamanda 9. bölümü bekliyoruz ama bu kdr uzun olmasın :P