Bir pazar günüydü. Cihangirde yüksek tavanlı ve rutubetli bir evin salonunda dört kişi bir masanın çevresinde oturmaktaydı. Saat sabahın üçü olmuştu, ama yeşil çuhalı masayı terketmeye kimsenin niyeti yoktu. Ortamı kaplayan sigara dumanı, ter kokusu ve biraz da rutubetle birleşince gerçekten dayanılmaz bir hal alıyordu. Ama o masada oturanlar için önemli olan şey koku değil, kazanılacak olan paranın miktarıydı.
Masada oturan Hayri, sigarasından bir nefes aldı-dumanı gözüne kaçtı ve içinden küfredereken bir yandan da gözünü ovuşturdu- ve sigarayı söndürdü. Ortadaki parayı ya görecekti ya da çekilecekti. Hayri aslında küçük bir market sahibi. İki tane çocuğu, sürekli ağlayan karısı ve nemrut annesiyle aynı evde kalıyordu. Kendisini rahat hissettiği tek yer şu izbe evde geçirdiği zamandı. Hayri'nin oyuna yatıracak hiçbir zaman çok parası olmamıştı. Hep birilerine borçlanırdı. Ama borçlarını -karısının bileziklerini satarak- zamanında ödediği için herkes ona göz yumardı. Bugün de yine bir tefeciden borç almıştı. Hiç kullanmayacağını düşündüğü bir rezerv para olarak kenara ayırmıştı o borcu. Ama şeytan onun yanında değildi bu gece ve sürekli kaybetti.. Şimdi o rezerv parayı kullanmak ve kullanmamak arasında kalmıştı. Kullanırsa ve kazanırsa sorun yoktu. Parayı, faiziyle beraber, ödeyebilecekti.. Ama eğer kaybederse borcunu geri ödeyemeyebilirdi. Zira karısının altın bilezikleri bitmiş diğer birikimler de suyunu çekmişti.. Ama o anda önemli değildi bunlar kazanabilirdi.. Oyuna girdi. "200 benden.." ortaya iki tane yeşil çip fırlattı.. ve sonra kahverengi gömleğinden bir düğme daha açıp nefes almaya çalıştı..
Buğra'nın dikkati dağılmıştı.. bir el önce yüklü miktarda para kaybetmişti.. Gerçi bir borsacı için para kaybetmek alışılmadık birşey değildi ama tabi kaybettiğin para kendi paran olunca işler biraz değişiyordu.. yine de "görüyorum" dedi.. bir yudum aldı viskisinden -tadını hiç sevmezdi, sırf gösteriş olsun diye içiyordu- ..
Masanın daimi oyuncusu aynı zamanda ev sahibi ve tek kadın oyuncusu Münevver hanım, ya da herkesin bildiği lakabıyla "Sultan".. 70 yaşlarındaydı.. bakımlı ve süslü bir kadındı.. özenle yaptığı kumlu sarı saçları, parlak ve büyük broşları, hiçbir zaman eksik olmayan pırlanta yüzükleriyle dikkat çeken birisiydi.. ağzından düşmeyen sigarası ve aslında göründüğü kadar hanımefendi olmadığının kanıtıydı.. kimse geçmişini çok bilmese de yine de bazı söylentilere göre zamanında kocasını bıçaklayarak hapse düşmüş, orada da bir iki cinayete daha da bulaşmış.. ama tabi kimse bunun doğruluğunu kanıtlayacak birşey bulamadı.. belki sadece bir söylenti, belki gerçekten kanlı bir sultan o... "görüyorum evlatlarım, ama sultanınız sizi soyunca alınmak gücenmek yok.." iki yeşil çip daha geldi masaya..
Ve masanın en yeni oyuncusu.. eskiden bir aile babasıymış. kumar tutkusu yüzünden ailesi onu terketmiş.. o da zaman zaman kazanıp zaman kaybeden ama oldukça fazla kazanan bir adam.. her oyuna takım elbisesiyle gelir. bunun bir saygı gösterisi olduğunu söyler her seferinde.. ama parmaklarındaki dövmeler tam bir tezat oluşturmakta.. İsmi Fuat.. eski masa arkadaşları ona Papaz derlermiş.. aynı lakabı burada da geçerliliğini korumakta.. "Sultanım, boynuz kulağı geçermiş.. birazdan kaybedince asıl siz üzülmeyin.." dedi ve soğuk bir şekilde sırıttı.. Sultan da aynı soğuklukta karşıladı bu gülüşü ve kafasıyla çipleri atmasını işaret etti.. masaya iki yeşil çip daha geldi...
Sıra kartları açmaya geldi.. Hayri büyük miktarda para kaybetmişti ama son elde konulan 800 lirayla beraber ortada şu anda 3500 lira para vardı ve şimdi o para Hayri'nin olmalıydı.. Elinde kare dokuz vardı.. bunu geçmesi çok zordu birisinin ama herşey, her an olabilirdi.. Hayri kartları açar açmaz bir oh çekti ama o sırada Buğra kartlarını masaya sertçe attı ve geriye yaslandı.. elindeki ful as pek bir işe yaramıştı.. ama sükunetini korumayı bilirdi.. Sultan ona ters bir bakış attı, sıra kendisindeydi.. eli güzeldi, yine "evlatlarının" parasını alacaktı.. ful as.. Hayri yıkılmıştı.. rezervden 200 kullanmıştı ama bunun geri ödemesi bir hafta içinde 1000 lira olacaktı ve o kadar parayı nasıl bulacağına dair bir fikri yoktu.. Sultan, Papaz'a baktı.. "hadi bakalım paşam, geç bakalım.." dedi.. Sultan kendinden emin bir şekilde ortadaki çiplere yöneldi yavaşça toplarken papaz kartlarını açtı.. "Sultanım sanırım benim için çipleri sıraya koymak istiyorsun, her zaman çok düşünceliydin, çok tatlısın.." dediği anda sultan donup kaldı.. masanın geri kalanı da hayretler içindeydi.. Bu masada uzun zaman sonra tekrar Floş Royal açılmıştı.. Şeytan, Papaz'dan yanaydı bugün; çok ironik... "Neyse arkadaşlar benden bu kadar, artık yatmalıyım.. beni her zaman şöyle hatırlayın" elleriyle havada bir görünmez alan belirledi ve "zirvedeyken bıraktı" dedi... yavaşça kalktı ceketini düzeltti, hafif kırlaşmış ve yandan ayırdığı saçlarını avuç içiyle toparladı, paralarını çantaya doldurdu ve kapıya yöneldi.. "İyi geceler beyler, Sultanım" selam vermek için arkasını bile dönmemişti 1.80lik orta yaşlı adam..
Kapının koluna elini uzattığı anda kapı büyük bir gürültüyle sarsıldı.. Herkes bir anda kapıya döndü.. kapı ikinci defa sarsıldı.. Papaz büyük bir serinkanlılıka kenara çekildi ve çantasını yere bıraktı, irkilmemişti bile.. Hayri panik olmuştu Buğra ile birbirlerine baktılar sonra bir aralık Hayri, Sultana baktı.. sultan o sırada baba yadigari altı patlarını çıkartmıştı bile çoktan ve kapıya doğrultmuştu.. Hayri ve Buğra ordan çıkmanın ikinci bir yolu var mı onu aramaya başladılar.. Kapı üçüncü defa titrediğinde içeriye doğru yıkıldı, ahşap kapı yere çarptığı zaman çıkan ses ürkütücüydü.. ortalık toz duman olmuştu.. Bir anda kapıyı kıranlar içeri ateş etmeye başladılar.. sağa sola rastgele ateş ediyorlardı.. bir anda ortamın tansiyonu yükselmişti.. kimsenin beklemediği birşeydi.. En azından sultan hariç kimse beklemiyordu böyle birşeyi.. Dışarıdakilerin tetiğe basmasıyla Sultan da koyverdi ateşi.. Silahı kontrol etmek onun için zordu.. geri tepmesi çok fazlaydı her atışından sonra tekrar nişan alıyordu.. bu sırada Hayri bir yangın merdiveni buldu ordan çıktı.. aşağı doğru koşarak inerken Buğra onu takip etmeye çalıştı ama pencereden çıkmaya çalıştığı sırada seken bir kurşun onu bacağından vurdu ve yere yığıldı.. Tozlar biraz indiğinde kapının dışında üç adamın olduğu görüldü.. İri yarı, gri takım elbiseli, boyunlarında muska olan üç bıyıklı ve pis adam.. uzaktan bakınca birbirlerinden çok fazla ayırmak mümkün değildi.. sadece ufak farklar.. "Gebertin lan hepsini!" dedi ortada olan adam.. bütün bunlar olurken ne dışarıdakiler içeri geliyordu ne de Papaz hareket ediyordu.. Bir kadın çığlığı duyuldu Sultan göğsünden vurulmuştu, altı patlarını doldurmaya çalışırken dikkati dağılmıştı ve savunmasızdı.. yere yığılan bedeninden akan kanlar ahşap zeminde yayılıyordu.. o çığlıkla beraber adamlar ateşi kesmişlerdi.. Hayri kaçmıştı, Buğra kanamalı bir şekilde belden yukarısı camın dışında aşağısı ise salondaydı.. Kadın tam ortada yerdeydi.. Papaz kapının solunda, sote bir yerde izlemekteydi.. iki el silah atıldı.. birisi Buğra'nın çığlığıyla bütünleşti.. diğeri ise Sultanın cansız bedenine sadece hırstan sıkılmış bir kurşundu.. Üç adam artık içerideydiler.. Ortadaki adam, dikkatli bakınca göbekli olan tek oydu, yavaşca Münevver hanımın cesedinin yanına geldi, " Sana burda kumar oynatmican yoksa seni gebertiriz demedik lan kaltak karı, al işte bok yoluna gittin.. Bizim bölgemizde, izin vermeyiz böyle şeylere .rospu karı.." dedi.. yaptığından gurur duyar bir hali vardı.. Gülmeye başladı... Tam o sırada, karanlıkların ve gölgelerin arasından çıktı Papaz.. "Beyler neşenizi bölmek istemem ama şimdi sizin cezanızı kesmek bana kaldı.. Zira polislerin size birşey yapmayacağı çok açık" Bir anda odada buz kesti.. Bütün gözler Papaza döndü.. Hepsi birden ateş etmeye çalıştı ama az önce şarjörleri bitmişti.. Ve yine hepsi aynı anda yerli yapım Atmaca 53'lerin şarjörlerini değiştirmeye çalıştılar.. "Beyler.. Güle Güle.." dedi papaz.. İki kolunu hafifçe yanlara doğru açmıştı.. bacakları yere dengeli basabilmek adına hafifçe açıktı.. O kadar ürkütücü ve zarif ve aynı zamanda savunmasız duruyordu ki, adamlar tam olarak ne yaptığını anlayamadılar.. kısa bir duraklama yaşayan adamlar sonunda şarjörlerini doldurmuşlardı ama bir anda yere yıkılmış, parçalanmış kapı havalandı.. iki parça halinde yerde duran kapı yerden yaklaşık bir metre havadaydı.. adamlar havada uçan kapıya ateş etmeye başladılar.. Papaz, kollarını soldan sağa doğru hafifçe hareket ettirdi ve kapı inanılmaz bir hızda adamların üstüne doğru hareket etti.. saliselerle ölçülebilecek bir zaman diliminde kapı parçaları adamlara çarptı, bir tanesinin karnına saplandı bir diğeri ise üstüne sürüklenen kapı ve insan karışımlarının arasında cama doğru sürüklendi.. ve üçü birden kapı parçalarıyla camdan dışarı çıktılar ve sokağın ortasına düştüler.. sokağın ortasında parçalanmış, kafatasları kırılmış ve kanlar içinde yatan üç ceset vardı.. bir insanın hayatında görebileceği en korkutucu ceset yığınıydı heralde..
Papaz çantasını aldı üstünü topladı, ortamda kan bulaşmamış olan -kazanmadığı- paraları da topladı ve eşikten dışarı çıktı.. sağına soluna baktı.. komşulardan birisi bile kapıyı açmamıştı.. muhtemelen korkmuşlardı ama polisi arayacaklarından emindi o yüzden çabuk hareket etti ve binadan çıkıp ara sokaklarda kayboldu.. "Bir daha bunu yapmak istemiyordum.. Kendimi gizlemek için bu kadar uğraştıktan sonra.. Keşke bir silah alsaydım.. En azından güçlerimi kullanmazdım.. Zorla bana verilmiş olan güçlerimi"... Ceketinin iç cebinden bir ilaç kutusu çıkardı, tek eliyle kapağını açıp içinde kalan son hapı da yuttu.. "İşte yine başlıyoruz!!!"
4 Eylül 2008 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder