4 Kasım 2008 Salı

Bölüm 6

24 ekim 1988

Geceleri yatakhane sessiz olurdu. Çocuklar düzenli yataklarında sessizce uyurlardı. Odanın dışındaysa, en azından bu katta, pek fazla ses olmazdı. Ama bu gece herşey biraz farklıydı...

"Suzan hanım, sizi bu saatte rahatsız ettiğim için özür dilerim ama GTT odasına gelseniz iyi olabilir.." dedi telefondaki ses.

"Mehmet, gecenin dördü.. Bu saatte ne işim var benim orada. Sabahı bekleyemez mi?" Kadın sanki rüyasında konuşuyordu. Sözcükler ağzından zorlukla çıkıyordu dışarıya.

"Efendim! Bu süpriz çok hoşunuza gidecek."

"Peki bakalım bir iki dakikaya inmiş olurum" dedi Suzan ve telefonu kapattı. Yatağında doğrulup çevresine bakındı. Sağ eliyle yüzünü ovuşturudu ve uyku sersemi bir şekilde terketti yatağını. Sabahlığını üstüne giyip saçlarını topladı hafif bir dağınıklıka beraber. Kapıyı açtığında karanlık ve her yanı mermer kaplı koridor korkutucu gelmişti kadına. Hızlıca çıktı odasından. İki alt kattaydı çocukların odası. Hepsi aynı yatakhanede kalıyorlardı. Birçok görevli, bilimadamları, istihbaratçılar, akla gelebilecek birçok önemli ve üst düzey insan bu yatakhanede yaşıyordu. Merkez binaya bir alt geçitle bağlanan bu binada..

GTT'nin odasının önüne geldiğinde Mehmet ve birkaç kişi daha kapıda bekliyorlardı. Bunlardan birisi de Edip Silahtar'dı.

"Ne var?! Bu kadar önemli olan ne?!" diye sızlandı Suzan
"Bu da işimize yarayacak sanki. İçeri göz at istersen" deyip kafasıyla kapıyı işaret etti Edip.
Suzan hafifçe öne eğildi kapının penceresinden içeri baktı.. Gözleri büyümüştü kadının.. Bütün çocuklar "süzülüyorlardı". Bütün hepsi, yedi çocuk birden havadaydılar. Hepsi uyanıktı, şaşkındı, anlamaya çalışıyorlardı olan biteni. Bir tek Levi sakindi. O hareket ediyordu üstelik. Odada geziniyordu uçarak. Tavana kadar yükselip bütün odayı dolaşıyordu. Çocukların çevresinde onlarla şakalaşıyordu.

Suzan birşey söylemeden odanın kapısını açıp bir hışımla içeri girdi. Bütün çocuklar kapıya dönmüştü. En azından kafalarını çevirmişlerdi. İlk defa uçarken vücutlarına hükmedemiyorlardı.

"Bunun sorumlusu kim bilmek istiyorum!"

Bu cümleyle beraber herkes yere düşmüştü. Havada duran bütün çocuklar. Canları yanmıştı ama ciddi bir yaralanma yaşanmamıştı. Düşmeyen birisi kalmıştı ama.. Levi hala havadaydı.. Kollarını önünde kavuşturmuş, bacaklarını ise aralamış bir şekildeydi.

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Levi 23 yaşında 1,76 boyunda yapılı bir çocuktu. Her sabah traş olduktan sonra saçlarını da kazırdı. Garip bir çocuktu. Geçmişi, kendisinden de garipti. İsrail doğumluydu. 4 yaşında Mossad tarafından ailesinden alıkonuldu. Mossad o yıllarda yeni başladığı bir eğitim için çocukları ailelerinden topluyordu. Verilen eğitimin sonucunda bu çocuklar metafizik dünyasında etkin ajanlar oluyorlardı. Zihin okuma, telekinezi, zihin kontrolü gibi birçok yetinin yanında tabi ki yakın dövüş tekniklerinden birçoğunu öğreniyorlardı. Yıllar süren çalışmalar meyvelerini vermeye başladığında tek başına birçok alanda görev yapabilecek üst düzey istihbarat ve savaş ajanları ortaya çıkıyordu. Levi'nin babası İsrail-Filistin arasında olan çatışmaların birçoğunda yer almıştır. Fakat Levi annesi ve babasıyla iletişim kuramıyordu Mossad'dayken. Yirmi yaşına geldiğinde Levi artık kendi fikirlerini oturtmuş ve kendi dünya görüşü olan bir gençti. Mossad'da yapılan propagandaya rağmen o kendi okuduklarıyla kendi fikirlerini oluşturmayı denedi. Dayatılan doğrulara direnmeye çalıştı. Levi, İsrail adına çalışmak istemediğini farketti. Filistin ile olan savaşta haksız bir tarafta olduğunu düşünüyordu. Mossad'dan ayrılması gerekiyordu. Ama hiçbir devlet, birisine bu kadar yatırım yaptıktan sonra onun çekip gitmesine izin vermezdi. Bir yolunu buluncaya kadar kaçmanın, devam etmesi gerekiyordu ve bunun gayet iyi farkındaydı. Tam kaçış planlarını yaptığı sırada, üslerinden birisi ona elim bir haber getirdi. Babası ve annesi süikasta kurban gitmişlerdi. Filistin tarafının ayarladığı bir süikastti. Evlerinde uyurken, yatak odalarında, yataklarında, gecenin karanlığında, kimsenin hareket etmediği kedilerin bile uyuduğu bir zamanda, kafası dumanlı bir süikastçi, sessizce süzülmüştü içeriye. Yavaşça ilerlemişti gecenin soğuğunda ve karanlığında evin içinde.. yatak odasının kapısındaki perdeyi hafifçe aralayıp içeri geçmişti. Yeşil odadaki koyu yeşil yatakta yatan beyaz gecelikli ve beyaz entarili çiftin gecelerini kırmızıya boyamıştı.. Kan kırmızıya boyamıştı... Çıkmadan odadan boynundaki kefiyeyi çıkartıp ayak uçlarına bırakmıştı. İmzasını bırakan bir sanatçı gibi hissediyordu kendisini.. Gerçeğin, pisliğini ve caniliğini resmeden bir ressam gibi.. Ve aynı gecenin karanlığında yok olmuştu ortadan.. Amiri bu haberi getirdiği zaman genç Levi'ye bir kutu getirdi. Koyu kahverengi bir kutu. Önünde küçük bir dosya içinde bir kağıt vardı. Levi'ye ait olduğu ve ondan başkasının açmaması gerektiği yazıyordu. Tabi bu yazı sadece göstermelikti. Mossad içinde ne olduğunu gayet iyi biliyordu. Çocuk kutuyu aldı. Gözünden bir damla yaş gelmedi. Dondu ve sakinliğini korudu. İyi bir ajan her durumda sükunetini korumalı ve ruh halini stabil tutabilmeliydi. Amirine selam verdi ve arkasını döndü. Amiri odayı terketti. Kutuyu açtı genç adam. İçinde ailesi öldürüldüğünde bırakılan kefiye vardı katlanmış bir şekilde, bir adet aile fotoğrafı, ve bir mektup vardı.. Zarfı açtı yavaşça.. Sakince mektubu okumaya başladı. Babasından bir mektuptu.. Artık bu toprakların onun için ya da herhangi bir insan evladı için güvenli olmadığından bahsetmişti babası.. Akrabalarında bir kısmı Türkiye'deydi.. Onların yanına gitmesi gerektiğini söylüyordu babası.. Ve tam olarak nasıl olacağını anlamadığı bir durumdan bahsediyordu. Şöyle diyordu: "Bu mektubu derhal Birim Şefiniz olan kişiye götür. O senin Türkiye'ye gitmen için bütün ayarlamaları yapacaktır. Sen sadece çantanı topla ve gerisini düşünme. Unutma sen Mossad'da özellikle Türk kültürüyle eğitildin ve o dili öğrendin.. Vakit kaybetme.." mektubun en altında babasının imzası vardı. Ama imzanın altında anlam veremdiği bir grup sayı ve harf vardı. 648G77T34T yazıyordu.. Aklında bunun ne anlama gelebileceğine dair komplolar oluşuyordu elbette ama kesin bir bilgisi yoktu.. Hem ayrıca babası onun Mossad'da ne yaptığını nasıl bir eğitim aldığını nereden biliyordu. Ayrıca da o kimdi ki bir emriyle onun isteğini yerine getireceklerdi. Ama babasını sorgulamaktansa, gerçek olup olmadığını test etmeyi tercih ederdi.. Önce aile fotoğrafını cüzdanına yerleştirdi, sonra kefiyeyiboynuna aldı. Bağlamadı sadece boynunda serbest bıraktı.. Hem bu cinayeti hiçbir zaman unutmamak adına hem de Filistin'i İsrail'e göre haklı konumda gördüğü için.. Gerçi o da farkındaydı, savaşta haklı konum yoktur.. Ama o şu anda çelişkileriyle hayatta kalmak zorundaydı.. Odasından çıktı çocuk.. Kapıdan koridora adım attığı zaman artık o bir çocuk değildi ama... Büyümüştü.. Üzerinde gri kamuflajı, ayağında postalları, sırtında puşi, elinde mektup ve yüzünde kararlılıkla yürüdü o gün koridorlarda.. Kapısını çaldı birim şefinin.. Cevabı beklemden girdi içeriye.. Ya onlar onu yollayacaktı Türkiye'ye ya da o kaçacaktı.. Bu yolun dönüşü yoktu artık onun için.. Adamın masasına önüne kadar geldi.. Selam vermeden masanın üstüne mektubu bıraktı.. Adam bir nebze olsun sinirlenmemiş ya da şaşırmamıştı. Zaten bunun olacağını biliyordu.. Mektuba bakmadı bile. Mektup Levi'ye gitmeden incelenmişti ve gerekli hazırlıklar yapılmıştı.. Adam maun masasının sol ilk çekmecesinden bir pasaport, bir uçak bileti, bir kimlik, bir silah, sarı bir zarf içinde para bir ve bir dosyayı masaya koydu sırayla.. Levi'ye baktı, "Yolun açık olsun evlat.. Seninle keşke sokakta olabilseydik.. İyi bir öğrenciydin.. Gittiğin yerde kimse eğitimini bilmiyor.. Ona göre davran.. Gözümüz üzerinde olacak.. Sana ihtiyacımız olduğunu düşündüğümüz takdirde seni geri çağırma hakkımız var bunu asla unutma!" Levi, tek kelime etmedi.. Sümenin üzerinde duranları toparladı ve odayı terketti.. O günün gecesinde de ülkeyi terketti ve yepyeni bir hayata başladı.. Aslında eskisinden çok da farklı olmayan bir geleceğe dikkatli bakınca...
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

"Benim!" dedi Levi.. konuşmaktan çok haz aldığı söylenemezdi..
"Seninle kahvaltıdan sonra odamda görüşeceğiz demek bu.." dedi Suzan "Siz diğerleri, Cem ve Levi dışında, hala gücünüzü kontrollü kullanamıyor musunuz?! Bütün çabalarımı boşa çıkartırsanız, sizin için hiç hayırlı olmaz.." "Ha bu arada! Sarp yarın seni de görmek istiyorum.. Malum sen daha bir gram ilerleme kaydetmedin.. Artık istifa etmen gerekiyor sanırım.. Ama bunu sabah konuşuruz.. Şimdi biraz dinlenin.." dedi ve çıktı kadın.. Kapıdaki kalabalık dağılmıştı.. Çocuklarsa sabaha kadar uyuyamadılar.. Artık işler tehlikeliydi.. Daha da tehlikeli olacağa benziyordu.. Hayatları söz konusuydu..

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

Sabah olduğunda üç adam evin salonundaydı. Dinç bir şekilde yeni güne ve yeni savaşlara hazırlardı. Artık intikam zamanı geliyordu. Levi'yi aldıktan sonra Arnavutköy Depo'ya gitmek zorundaydılar artık zira İlaç bitmek üzereydi.. Salonda toplanan adamlar kahvelerini içerlerken bir yandan kafalarında bir plan yapmaya çalışıyorlardı..

"Levi... Hangi hastanede acaba? Nasıl çıkartacağız onu oradan.. Cem senin güçlerin hala eskisi gibi mi?? Kimsenin bizi farketmeyeceğinden emin miyiz??" diye sordu Haldun sakince..
"Öyle olmasını ümit ediyorum.. Beni kimse farketmiyor, ama bu sadece sokakta yaşadığım için insanların beni görmezden gelmesi de olabilir.. Bir saatten sonra ilacın yan etkisi olmaktan çıkmış olabilir.. Peki senin gücün devam ediyor mu Haldun?? Orada bir çatışma çıktığında kurşunlardan ne kadar etkileneceğiz??" diye karşılık verdi Cem...
Bu sırada Fuat sessizce oturuyordu masada, cumbadaki ortaklarının konuşmalarını dinliyordu.. Merak ettikleri şeylerde haklıydılar.. Bunu test etmek lazımdı.. Kendilerini göre göre ölüme götüremezlerdi..

Salonda duvardaki rafta duran küçük "kris" yavaşça havalandı.. Fuat'ın elinin bir hamlesiyle, kendisiyle ortaklarının arasına geldi.. Fuat baş, işaret ve orta parmağı açık diğer iki parmağı kapalı ve avuç içi silahın kabzasına dönük bir şekilde duruyordu.. Krisin ucu, direk Haldun'a dönüktü.. İkisi de fark etmemişti salonun ortasında havada duran silahı..
"Haldun!" dedi Fuat yavaşça.. Haldun kafasını çevirdiği anda gözleri büyüdü.. Fuat sanki havada duran silahı iter gibi hareket ettirdi elini nazikçe ve kris inanılmaz bir hızla Haldun'a doğru gitmeye başladı.. Haldun o kısa zaman diliminde gözlerini sıkıca kapattı ve dizlerine kapattı kafasını.. Ve o sırada herkes sorularına cevap buldu... Açık mavi, yarı şeffaf bir yarım küre oluştu Haldun'un ve Cem'in çevresinde ve krise kadar geldiğinde kris bu küreye çarpıp sekti.. Daha yere düşmeden Fuat tekrar kontrolünü kazandı krisin ve estetik bir şekilde düşen krisi yumuşak bir manevrayla eski seviyesine getirip raftaki yerine koydu...

"Sanırım az önce sorduğunuz soruların cevaplarını aldınız çocuklar! Şimdi eğer merak ettiğiniz başka birşey yoksa yavaştan şu işi halledelim ve Levi'yi bir an önce bulalım..."

Adamlar şoktaydılar.. Demek ilaçla beraber güçleri geri gelmişti.. Artık kesinlikle durdurulamazlardı.. Ekip bir araya geldiği zaman, yeterli ilaç ve malzemeyle yenemeyecekleri kimse yoktu.. Herşey onların elindeydi artık.. Şimdi oyunun kurallarını yeniden yazabileceklerdi..

Apartmanın kapısının önünde duruyorlardı.. Yerler ıslaktı bir önceki geceden ve yeniden başlamıştı yağmur inceden.. Üç adam sağa sola baktılar, birbirlerine baktılar, Haldun ceketinin yakasını kaldırdı, Fuat ceketini üstünde silkti bir defa ve bileklerini düzeltti, aralarında en ciddiyetsiz duran Cem ise sweatshirtün kapşonunu kafasına geçirdi.. Yavaşça karşıya geçtiler.. Dört araba geçtiler, ikisi beyazdı arabaların diğerlerinden biri kırmızı ötekisi metalik griydi.. Beşinci araba siyah bir BMW idi.. 116i, 5 kapılı bir BMW.. Sanki herşey normalmiş gibi arabanın çevresine geçtiler herkes kapıların başına geçti.. Cem bir saniye gözlerini kapattı.. Sonraki sahne kapının kilitleri açılmış ve alarmı çalmamıştı.. Hepsi gayet dopal bir biçimde arabaya geçtiler.. Sanki araba onların gibi rahatça kuruldular koltuklara.. Hepsinin içinde çocukça bir heyecan vardı.. Yaptıkları şey onlara bir iki saniyeliğine keyifli gelmişti.. Cem sürücü koltuğunda, Fuat onun yanında, Haldun ise arkada oturuyordu.. Plana göre önce Gümüşsuyu askeri hastanesine gideceklerdi, eğer Levi oradaysa onu alacaklardı, eğer yoksa nerede olduğunu öğreneceklerdi, ha tabi birileri onları durdurmaya ya da sorgulamaya kalkarsa anında infaz edeceklerdi o kişiyi... Arabanın içinde bir süre sessizce oturdular.. Arabaya girmek sorun değildi ama çalıştırmak... Cem arkaya dönüp Haldun'a "Abi, sen düz kontak yapmayı biliyor musun?" dedi.. Haldun bir an için kalakaldı.. "Yani çok eskiden yapmayı öğrenmiştim ama.. Bu araba yeni belki sistem değişmiştir, ne bileyim belki düz kontak engelleyici bir sistem gelmiştir.." "Denemek zorundasın Haldun, şu anda daha iyi bir çözüm yok.." dedi Fuat kararlı bir ses tonuyla.. Haldun ve Cem yer değiştirdiler.. Haldun arabayı kurcalamaya başladı.. Bir gidip kaputu açıyor orada birkaç birşey yapıyor sonra dönüyor içeride birşeyler yapıyor ama arabada bir değişiklik olmuyor... On dakika kadar uğraştıktan sonra arabanın sahibi uzaktan bağırarak koşmaya başladı.. 30 35 yaşlarında hafif göbekli, iyi giyimli bir adamdı üstlerine gelen.. Haldun onu görünce arabanın kaputunu kapattı, içeridekilere çıkmaları için ön camdan işaret etti.. Üçü de arabanın önünde adamın yanlarına gelmesini bekliyorlardı..

"Lan arabamı mı çalıyordunuz lan?! Bekleyin burada polisi çağırıyorum şimdi! Sıçtım ağzınıza!"
Üç adam da ses çıkartmadılar.. Sadece izliyorlardı.. Adam cep telefonundan polisi aradı.. Polisle konuşurken adamlara arkasını dönmek gafletinde bulundu.. Haldun tereddüt etmeden ense köküne yumruğunun altıyla vurdu.. Adam önce telefonu elinden düşürdü sonra da yavaşça yere düşerken Haldun yakaladı onu.. Bayılmıştı sadece.. Adamın cebinden arabanın anahtarlarını aldılar.. Kaldırımdaki banka oturttular ve üstüne Haldun ceketini verdi..

Tekrar arabaya bindiler.. Cem, anahtarla arabayı çalıştırdı ve Taksim'e doğru yola çıktılar.. İlk hedef Gümuşsuyu Askeri Hastanesi... "Umarım, Levi hala sağ sağlim hayattadır.. Umarım onu bulmak çok zor olmaz... Kökle hadi Cem! Kurtarmamız gereken bir ortağımız var.. Bir dostumuz var kurtarmamız gereken..."

1 yorum:

Rüya Beril dedi ki...

ah levi merakla beklemedeyim yine..hemem gelsin bölüümmmm...